 |
|
 |
Etkili bir Çin devlet planlama ajansı, Çin’in elektrikli araçlarda beklenen büyümeyi ağırlıklı olarak rüzgar ve güneş enerjisine bağlı olan bir şebekeyi dengelemek için kullanabileceğini söyledi.
Washington’da tarafsız çevre araştırma kuruluşu olan Gelecek İçin Kaynaklar (Resources for the Future)’ın 2015 yılı Nisan ayında düzenlediği bir öğle yemeği toplantısına katılan Çin Ulusal Yenilenebilir Enerji Merkezi Müdürü ve Çin’in Ulusal Gelişme ve Reform Komisyonu, Enerji Araştırma Enstitüsü Müdür Yardımcısı Wang Zhongying konuyu basına değerlendirdi. Zhongying, Çinlilerin yenilenebilir enerji maliyetlerinin bu kaynakları geniş kapsamlı olarak benimsenmesine karşı bir engel olarak görmediklerini söyledi. “Yenilenebilir enerjinin geliştirilmesi açısından en büyük güçlük ekonomik değil teknik hususlardır. Değişebilirlik. Bizim için en büyük sorun değişebilirlik,” diyen Zhongying, değişebilirliği ise “Rüzgarımız varken elektriğimiz var; güneşimiz varken elektriğimiz var. Güneş yoksa ve rüzgar yoksa, elektrik yok” olarak yorumladı.
Çinliler pazara yeteri kadar elektrikli araç sürebilirlerse ki bu yalnızca Pekin’de beş milyona yakın elektrikli araç anlamına gelebilir, dağıtık aküler dizisi güneş parladığında ve rüzgar estiğinde enerji toplayabilir ve bunu gökyüzü karanlık ve hava durgun iken geri şebekeye gönderebilir. Zhongying, Çin’in kömüre bağımlılığını ciddi şekilde düşmesini, elektriğin yüzde 85’ini yenilenebilir kaynaklardan gelmesini ve sera gazı emisyonlarının yüzyılın ortasına kadar yüzde 60 oranında azaltmasını sağlayacak “Çin 2050 Yüksek Yenilenebilir Enerji Penetrasyonu Senaryosu ve Yol Haritası Araştırması” başlıklı araştırmayı yönetti. Araştırma, Kaliforniya ve Almanya gibi yerlerde, düşük maliyetli güneş panelleri ve temiz enerji politikalarının neredeyse sürpriz bir yan etkisi olarak ortaya çıkan, Araçtan-Şebekeye teknolojisi diye bilinen bir teknolojiye dayanarak oluşturuldu.
Bu araştırma Çinlilerin de, 2015 yılı Nisan ayında Chicago Üniversitesi’ndeki bir oturumda güneş enerjisi patlamasının beklenmedik etkilerini açıklayan Daniel Kammen gibi Batılı temiz enerji uzmanları ile aynı gelişmeleri izlemekte olduğunu ortaya çıkardı. Kammen oturumda yaptığı konuşmasında “Kaliforniya’da, Bangladeş’te, Almanya’da, İtalya’da çevrimiçi sunulan muazzam miktarda güneş enerjisi, dünyanın artık çok değiştiğini gösteriyor. Elektrik tüketicileri enerji depolayıp arzın düştüğü ve talebin yükseldiği zamanda bunu şebekeye geri satabilirler. Ve elektrikli araçları varsa, bunu yapmak için ekstra ekipman almalarına bile gerek olmaz. Evinizin veya işyerinizin bodrumuna büyük bir akü koyabilirsiniz, ama bunu arabanız olarak kullandığınız, kendi mobil depolama sistemi olan elektrikli aracınızla da yapabilirsiniz. Tek sarjla 250 km kadar gidebilen bir elektrikli araç 40 kW saatlik elektrik depolayabilir. Bu araçlardan beş milyon adedi rüzgar ve güneşteki değişikliklere cevap verecek şekilde Pekin’in şebekesini dengeleyebilir. Çin’de elektrikli araçların maliyeti 40 bin dolar civarında olması bir engel olarak görünebilir ama Çin elektrik akülerini sübvanse ederek fiyatı düşürebilir” dedi.
ABD araştırmaları, yenilenebilir enerji kaynaklarının değişebilirliği ile baş etmek için pompajlı hidro ve basınçlı-hava depolama sistemlerinin kullanılmasını ve 2050 yılı itibariyle ABD’nin enerji ihtiyaçlarının yarısının güneş ve rüzgardan sağlanmasını öngörüyor. Enerji Verimliliği ve Yenilenebilir Enerji Departmanı’ndaki üst düzey yetkili olan Samuel Baldwin toplu akü sistemlerinin uygulanabilir olmaları için çok pahalı addedildiklerini, ancak ABD çalışmalarının elektrikli araçlar ile sunulan “dağıtık depolama” seçeneğinin çalışmalarında değerlendirilmediğini söyledi. Baldwin “Çin araştırmasındaki gibi elektrikli araçlar veya sabit depolama ile akü depolamasının gelecekte daha da önemli bir rol oynamasını bekliyorum” değerlendirmesini yaptı.
Kaynak: forbes.com |
|
2014 yılında, Bank of America, Barclays, Citigroup, Fitch Ratings, Goldman Sachs, Morgan Stanley, ve UBS dahil olmak üzere büyük finans kurumları tarafından hazırlanan analizler hemen hemen hepsi güneş-akü sistemlerinin geleneksel kamu hizmeti iş modelleri için gerçek ve mevcut bir tehdit teşkil ettiğini gösterdi. Bunların birçoğu doğrudan dağıtık güneş-akü sistemlerinin, hizmet müşterilerinin ayrılması ile sonuçlanabilecek şekilde, elektrik şebekesi ile ekonomik bir eşitliğe ne zaman ve nerede ulaşacağını değerlendiren RMI The Economics of Grid Defection (Şebekeden Ayrılmanın Ekonomisi) raporundan alıntı yaptı. Bakış açıları farklı olmakla birlikte, hepsinde ortak tema olarak mevcut hizmet işletme modelinin artan güçlükleri yansıtıldı. Ancak, kısa süre önce Rocky Mountains Institute (RMI) tarafından yayımlanan, The Economics of Load Defection (Yük Kaçışının Ekonomisi) Raporu’nda tüketicilerin şebekeden ayrılmasından daha büyük çıkarımları olduğunu içeren ve çok daha olası bir senaryoyu gösteriyor. Yükün ayrılması adı verilen, yükün merkezi sistemlerden dağıtık sistemlere göçü anlamına geliyor. Rapora göre, ayrılan müşteriler değil onların yüküdür. Yük, sayaç-arkası, şebeke-bağlantılı güneş fotovoltaik (FV) ve akülerine “kaçıyor”. Böylelikle de hayalet müşteri haline gelme riskini ortaya çıkarıyor.
Bankalar Açıkça Söylüyor
Bu yalnızca tek başına RMI’nin görüşü değil. Şebekenin nereye gittiğini görmek isteyen, paranın akışını izlemesi yeterlidir ve bu konuda bankalar da seslerini yüksekçe duyurmaya başladı. Yatırım bankası UBS tarafından 2014 yılında hazırlanan bir raporda, “Görüşümüz gelişmiş elektrik piyasalarındaki ‘bunu bir asırdır bu şekilde yaptık’ değer zincirinin önümüzdeki 10-20 yıl içerisinde, güneş ve aküler tarafından yönlendirilerek altüst edileceği yönünde” görüşü yer alıyor. UBS daha düşük maliyetli aküler, güneş FV ve elektrikli araçların müşterilere kendi enerji kararlarını alma gücünü vereceğini ve etkin olarak 2025 yılına kadar geleneksel enerji santrallerinin yersiz hale getireceğini öngörüyor. HSBC, Enerji Depolama: İnsanlara Güç (Energy Storage: Power to the People) Raporu’nda, enerji depolamanın kullanılmasının çatı-üstü güneş panelleri ile zaten başlamış olan kamu hizmeti şirketlerinin gelir bozulması eğiliminin daha da hızlanacağını söylüyor. Ve bir Morgan Stanley raporunda “Zaman içerisinde, birçok ABD’li müşteri enerji şebekesi kullanımlarını kısmen veya tamamen ortadan kaldırabilir. Söz konusu bozulma için en büyük potansiyeli Batı, Güneybatı ve orta-Atlantik bölgelerinde görmekteyiz” değerlendirmesi yer alıyor.
Her bankanın analizinde farklı bir maliyet projeksiyonu, piyasa odağı ve karşılaştırma aracı olmakla birlikte, güneş depolamanın şimdiye kadar bilinen geleneksel hizmet kuruluşu/müşteri ilişkisine bir tehdit olmasını bekledikleri görülüyor.
Şebekeden Ayrılmışa Karşın Şebekeye Bağlı
The Economics of Grid Defection raporunun yayını ile ve bu zamana kadar, güneş-akü sistemlerinin ekonomik maliyet rekabetçiliğinin müşteriler tarafından bir günde kütlesel olarak benimseneceği anlamına gelmediğini netleştirilmeye çalışıldı. Ve zaten bunun meydana gelmesini istenmemesi için yeterince çok neden var. Benimseme ekonomiden farklı olarak kendi eğrisini izleyecek. Aslında, 2015 yılının başlarında Ocak ayında Moody’s ve Mart ayında The Washington Post tarafından belirtildiği gibi, ayrılma optimal bir sonuç değildir ve insanların düşündüğü kadar hızlı meydana gelmeyebilir. RMI raporu, yüklerin gittikçe daha fazlasının müşteri yakınındaki yenilenebilirler ile enerjilenirken, insanların şebekeye bağlı olmaya devam edebileceğini gösteriyor. The Economics of Grid Defection raporunda analiz edilen şebeke dışı sistemler ile karşılaştırıldığında, optimal boyutlu, şebeke bağlantılı güneş-akü sistemlerinin ekonomik eşitliğe daha hızlı, ve daha geniş coğrafyalarda, muhtemelen daha hızlı müşteri benimsemesi ile ulaşabileceğini gösteriyor. Bu müşteriler ve hizmet şirketleri ile müşteriler ve şebeke arasındaki ilişkide belirgin bir kaymanın müjdecisi olacak. Ancak, söz konusu sistemler şebekeye bağlı olmaya devam edeceğinden, yalnızca şebekeden yük kaçışı olarak görülmek yerine, şebekeye değer sunabilirler.
Yeni İş Modellerine İhtiyaç
Müşterilerden güneş-akü sistemleri ile bu şebeke düzeyi yararlara olanak vermek ve bundan yararlanabilmek için, hizmet şirketlerinin iş modellerini değiştirmeleri gerekir. Bankacılık kurumları bunu dikkate alıp ve hatta önerilerde bulundular. Bir finansal analist bakış açısından, şebekenin nihai şekli o şebekenin nihai etkisinden daha az kritiktir; analistler bir bütün olarak bunu zengin yenilenebilir enerji kaynaklı, ek yatırım gerektiren ve geleneksel fiyatlandırma ve gelir üzerinde baskı ile yüz yüze olan bir gelecek olarak görüyorlar. Bu nedenle finans kurumları hizmet şirketlerinin güneş, akü ve akıllı sayaç sağlayıcıları ile ortaklığa giderek, tam-hizmete uygun hale getirilmiş hizmetler ile müşterileri ile ilişkilerini maksimize etmelerini ve bir akıllı bağlantılı şebekede Nesnelerin İnterneti’nden yararlanarak akıllı bir şebeke geliştirmelerini öneriyorlar.
UBS güneş-akü sistemlerinin (artı elektrikli araçlar) duyarlı bir talep ile eşleştirilmesinin potansiyelini, talep eğrisini düzgünleştiren elektrikli araç şarjı ile geleceğin akıllı şebekesi için mükemmel bir uygunluk olarak görüyorlar. Sabit depolama gün boyunca fazla güneş üretimini depolayacak ve gece bunu serbest bırakacak. Hizmet şirketi ise, aşırı yük nedeni ile düşük fiyatlar ile örtüşen, gece ve sabahın erken saatlerindeki herhangi bir tedarik boşluğunu dolduracak. Şebeke enerjisi bu süre içerisinde sabit aküyü şarj etmekte de kullanılabilir, böylelikle akü sabah azami talebi tedarik etmeye hazır hale gelecektir.
HSBC benzer bir tavsiyede bulunarak, hizmet şirketlerinin akıllı bir şebeke üzerinden tam-kapsamlı hizmet sağlayıcıları haline gelmek için müşteriler ile ilişkilerini ve mevcut varlıklarını güçlendirmelerini öneriyorlar. Hizmet şirketlerinin müşterilere katma-değerli hizmetler pazarlayabileceğini veya yedek enerji sağlayabileceğini düşünüyorlar.
Citigroup aynı fikirde olup, hizmet şirketlerinin depolamaya yatırım yaparak varlık temellerini artırma seçeneğine sahip olduklarını belirtiyorlar. Araçlar ve tüketici elektronikleri ile birlikte, Citigroup hizmet şirketleri tarafından depolamadan yararlanılmasını büyük bir büyüme destekçisi olarak görüyorlar.
Morgan Stanley de benzer şekilde en büyük değerin, özellikle Avrupa’da, güneş-depolama çözümlerinin finansman, tasarımı ve kurulumu dahil olan, bir enerji hizmetlerini entegre edici modelden kazanılacağını vurguluyor.
Ortak Temalar Öne Çıkıyor
Analist toplumu spesifik önerilerde bulunuyor ancak bir şebeke bağlantılı güneş-akü geleceği ile özellikle bağlantılı olan bazı ortak temalar ortaya koyuyor:
- Bu teknoloji eğilimleri gerçektir ve bunlar ile uyum sağlayacak değişiklikler şimdiden başlamalıdır.
- Bu teknolojiler şebeke işlemlerini iyileştirebilir ve genel maliyetleri düşürebilir. Özellikle, şebeke-ölçekli güneş, dağıtım-düzeyi depolama ve diğer yenilikler şebeke işlevini iyileştirebilir ve maliyetleri düşürebilir.
- Elektrik endüstrisi çift-yönlü akışa hazırlanmalıdır. Spesifik öneriler farklı olmakla birlikte, hizmet şirketinin bir noktada dağıtık yatırımları yapan müşteriler ile birlikte çalışması, onların dağıtım şebekesinde değerleri paylaşmasına olanak vermesi ve aynı zamanda kendilerine yeni hizmetler sağlaması gerekecektir.
Önümüzdeki Seçenekler
Geleceğin şebekesi halen yolda olabilir, ama bunu tanımlaması muhtemel olan eğilimler şimdiden mevcuttur. Ancak, endüstrinin bir sonraki hareketi ne olacaktır? Bugün alınan kararlar piyasaları son derece farklı yollara sokabilir. Hizmet şirketleri tarafından ihraç edilmeyen güneş ve güneş-akü sistemlerinden yana olan fiyatlandırma yapıları, iş modelleri ve düzenleyici ortamlar sunuldukça şebekeden kaçmaya yol açıyor. Güneş FV ve aküler gibi dağıtık enerji kaynaklarına değer veren fiyatlandırma yapıları, iş modelleri ve düzenleyici ortamlar ile entegre bir şebekeye yöneliyor. Hizmet şirketlerinin endüstrinin dışında olanlardan öğrenme ve müşterileri ile tamamen yeni bir şekilde ortaklık kurma olanağı vardır. Finans kurumlarının dikkati çektiği gibi, güneş-akü sistemleri her zamankinden daha fazla umut veriyor ve geleceğin elektrik sisteminde önemli bir rol alacaklar. Elektrik endüstrisi evrimleşmiş fiyatlandırma ve tarife yapıları, yeni iş modelleri ve yeni düzenleyici modeller geliştirerek hızla harekete geçebilir. Bu değişiklikler herkes için bir kazan-kazan durumu oluşturmalıdır.
Kaynak: blog.rmi.org |
|
|
|
|
|
 |
|
Japon şirketi Itochu, girişimci firma Green Charge Networks’ü destekleyerek Stem, Tesla ve diğer akü üreticileri ile enerji depolama sektöründe rekabet edebilecek konuma getirecek.
Araştırma ve Danışmanlık hizmetleri veren GTM Research tarafından yapılan açıklamaya göre, “Behind the meter batteries” olarak adlandırılan, müşteriye yakın bir yere kurulan ve enerji depolama sistemi için geliştirilen aküler 2020 yılına kadar büyüyerek ABD’nin hızlı gelişen enerji depolama pazarının nerdeyse yarısını oluşturacak. Ayrıca bu akülerin uluslararası alanda, Almanya ve Japonya gibi güneş bakımından zengin fakat enerji sıkıntısı yaşayan ülkelerde de büyüme potansiyeli oldukça yüksek. Bu pazarlarda faaliyet gösteren girişimci firmaların üretimi artırmaları ve piyasa ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için ekipman, üretim ve finans alanlarında işbirliği ve partner arayışlarına girmeleri gerekiyor. Green Charge Networks de bu alanda Stem, Coda Energy, Sunverge, ve Tesla gibi şirketlerle rekabet eden bir girişimci firma. New York merkezli girişimci firma kısa zaman önce Japon şirketi Itochu ile “dağıtım, tedarik ve üretim” alanlarında işbirliğine girdiğini ve akıllı enerji depolama çözümlerini, Japonya’da başlamak üzere tüm dünyaya pazarlamayı hedeflediklerini açıkladı.
Bu stratejik işbirliğinin detayları verilmese de, Green Charge Networks’ün Genel Müdürü Vic Shao’nun kısa süre önce verdiği röportajda, girişimci firmanın lityum-iyon akü bazlı sistemlerinin Itochu şirketinin sahip olduğu ve yönettiği mülkiyetlerde kullanarak ve ekipman ile finansal tedariğini sağlayarak, sistemin ön ödemeli kurulum maliyetlerinin azalmasında yardımcı olabileceğini söyledi.
Shao verdiği röportajda, “Bence Itochu Japonya pazarında ve dışarıda da değer akışlarından faydalanması gerektiğinin farkında. Birincisi şirketin fabrikalardan tutun, gıda işleme tesisleri, ofis binaları ve veri merkezleri gibi dünyada çok ciddi gayrı menkul portföyleri bulunuyor. Bu bakış açısı onlara cazip geliyorsa eğer, akülerin kendi tesislerinde uygulanması üzerine bir girişimde bulunabiliriz. İkincisi de çok ciddi bilanço tabloları var ve akü ile evirgeçler dahil çok fazla alım yapıyorlar” değerlendirmesinde bulundu.
Itochu şirketinin finansmanlık sağlaması ise bu işbirliğinin başka bir bakış açısı alacağını söyleyen Shao, girişimci firmanın da rakipleri gibi ticari binalarda sistemlerinin uygulandığını ve burada azami talep zamanlarında devreye giren aküler sayesinde elde edilen tasarrufun paylaştırılarak sistemin kendi kendini ödemesini sağlandığını açıkladı. Bu iş modeli ile şimdiye kadar 66 milyon dolar toplayan girişimci firmanın bu alanda Itochu tarafından finans sağlanabileceği konusunda kesin bir karar bulunmuyor.
Şimdilik ABD’de faaliyet gösteren şirket Japonya enerji depolama pazarının çok aktif olduğunu ve bu pazarın uluslararası pazara bir köprü olacağını öngörüyor. Şirketin sistemleri şuanda Kaliforniya ve New York kentlerinde 7-Eleven (24 saat açık bir market zinciri), Walgreen marketleri, Kaliforniya okullarında ve elektrikli araç sarj istasyonlarında kullanılıyor.
Japonya’nın müşteriye yakın akü fırsatları
Japonya’nın enerji depolama pazarının gelişmesini sağlayan etken Fukushima nükleer kazası olarak görülüyor. Ülkede kazanın ardından nükleer enerji santrallerini devre dışı bırakma girişimleri başladı. Japonya ayrıca gelecekte yaşanabilecek depremden korunmak ve gelişmekte olan güneş projelerinin entegrasyonu için elektrik şebekesini güçlendirmeye çalışıyor. Japonya hükümeti büyük ölçekli akü uygulamalarını desteklemek için 300 milyon dolarlık bir destek programı oluşturdu. Burada hem kamu hizmeti veren şirketlere hem de dağıtık depolama uygulamalarına destek sağlanıyor.
Japonya’nın birçok yerel ve güçlü enerji depolama çözümleri sunan şirketleri de bulunuyor. Ülkenin akıllı şebeke projelerine dahil olan şirketler arasında Panasonic, Toshiba, Toshiba, Fuji Electric, Hitachi, Mitsui ve Osaki Electric bulunuyor.
Green Charge Networks büyüme planlarını desteklemek için farklı şirketlerle de anlaşma yapmaya devam ediyor. Samsung SDI ile anlaşma yapan firma, 2 senelik bir süre içerisinde 25 megatsaat değerinde lityum-iyon akü satın alacak. Ayrıca fason üretici Flextronics ile anlaşması da var.
ABD’nin müşteriye yakın kurulan akü projelerinin büyük bölümü devletin desteği ile güçleniyor. Kaliforniya’nın Kendin Üret Destek Programı (SGIP) ve kasırga yaşanma olasılığı yüksek olan bölgeler olarak tanımlanan doğu kıyı bölgesi, New York, New Jersey, Massachusetts ve Connecticut’ta da mikroşebeke ve şebeke dayanıklılığını geliştirme destekleri yolda.
Green Charge Networks Genel Müdürü Vic Shao ise destek ile uygulanmaya başlayan enerji depolama sistemlerinin yaygın olarak kullanılmasını sağlamadığını belirtiyor. Shao, ekonomik bir sürdürülebilirliği olmadığı sürece kalıcı ve yaygın bir sistem olamayacağını düşünüyor.
Söz konusu sistemin ticari binalarda talebe bağlı maliyetleri düşürmesi, bu sistemlerin teşviksiz kurulabilmesi açısından uygun bir iş modeli olarak tanımlanıyor. Bu sistemlerin güneş enerjisiyle bağlanması ise ayrı bir uygun iş modeli olarak değerlendiriliyor. GTM Research bu sektörün ABD’de 2018 yılına kadar 1 milyar dolar değerine ulaşmasını ve Almanya ile Japonya’da da büyümesini öngörüyor.
Kaynak: greentechmedia.com |
|
 |
|
ABD Enerji Bakanlığı milyarlarca dolar değerindeki şebeke altyapı iyileştirme stratejisinde enerji depolamayı anahtar bileşen yaptı.
Enerji Depolama Derneği (ESA) Enerji Bakanlığı’nın enerji depolama sistemlerini bu şekilde ön plana almasını ve enerji altyapısının kritik bir parçası olarak debelendirmesini takdirle karşıladı. 20 Nisan 2015 haftasında yayımlanan Dört Yıllık Enerji Değerlendirme Raporu’nda, Enerji Bakanlığı yönetimi, enerji depolama sistemleri gibi daha dayanıklı ve dinamik şebeke aktiflerine yapılacak yatırımların temelini atmış oldu.
İlk defa yayımlanan Dört Yıllık Enerji Değerlendirme Raporu ABD Başkanı Barack Obama’nın girişimiyle 2014 yılında başlatıldı.
Raporda enerji iletim ve dağıtım sistemlerinde acil olarak iyileştirilmesi gereken kırılgan noktalar ve bu sistemlerde yaşanan zorluklarla baş edebilmek için çözümlere yer verildi.
Enerji Depolama Derneği Yönetici Müdürü Matt Roberts, enerji depolama sistemlerini geliştirmek adına Enerji Bakanlığı ile yakın işbirliği içinde çalıştıklarını ve bu çalışmaların sonuçlarını raporda gördüklerini belirtti.
Dört Yıllık Enerji Değerlendirme Raporu’nun ilk versiyonunda iletim ve dağıtım sisteminin altyapısına ağırlık verildi. Raporda enerji depolama sistemlerinde dikkati çekilen noktalar ise esnekliği ve yenilenebilir enerji kaynaklarının entregrasyonunu artırması ile daha dayanıklı bir şebeke oluşturması oldu.
Raporda, enerji deplama pazarında adil ve rekabetçi ortamın sağlanması için bir çerçeve ve strateji oluşturulması en önemli tavsiyelerden biri olarak yer aldı.
Raporun tamamına energy.gov adresinden ulaşılabilir.
Kaynak: energystorage.org |
|
|
 |
|