2. ELDER İş Sağlığı ve Güvenliği Kongresi Antalya’da Düzenlendi

Elektrik Dağıtım Hizmetleri Derneği (ELDER) tarafından bu yıl 2.’si düzenlenen ‘Elektrik Dağıtım Sektöründe İş Sağlığı ve Güvenliği Kongresi’ 15-17 Şubat tarihleri arasında Antalya’da gerçekleştirildi. Elektrik Dağıtım Hizmetleri Derneği (ELDER) tarafından bu yıl 2.’si düzenlenen ‘Elektrik Dağıtım Sektöründe İş Sağlığı ve Güvenliği Kongresi’ bugün başladı. 15-17 Şubat tarihleri arasında Antalya’da gerçekleşen kongrenin açılışını Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Müsteşar Yardımcısı Abdullah Tancan, TEDAŞ Genel Müdürü Halil İbrahim Leventoğlu, TEİAŞ Genel Müdür Yardımcısı Orhan Kaldırım, TES-İŞ Başkanı Mustafa Şahin ve ELDER Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Yaşar Arslan yaptı. Kongrede Türkiye’de ve dünyada yaşanan iş kazaları masaya yatırılırken, iş sağlığı alanında yaşanan gelişmeler ve alınabilecek önlemler katılımcılar ile paylaşıldı.

SFE International, Hefe Enerji ve Kermel’in altın sponsorluğunda ve ‘Önleme Kültürü’ teması ile düzenlenen kongrede topraklamanın temel prensipleri ve uygulamaları, dağıtım sektörüne özgü yüksekte çalışma ve ‘İSG Kültürü’ kavramı ile ‘İSG kültürü nasıl oluşturulur?’ konuları masaya yatırıldı.

Kongrenin açılış konuşmasını yapan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Abdullah Tancan: “İş kazalarının nedenlerini bilebilirsek bu konuda gereken tedbirleri de alabiliriz. Bugün dünyanın hemen her ülkesinde iş kazası istatistiklerinde esas iki oran kullanılmaktadır: Kaza sıklık oranı ve kaza ağırlık oranı… Kaza sıklık oranı, belirli bir dönemde, 1 milyon insan/saatlik bir çalışma süresi içinde meydana gelen ve 1 günden fazla iş göremezlikle sonuçlanan kaza sayısını ifade ediyor.  Kaza ağırlık oranı ise yine belirli bir dönemde 1 milyon insan/saatlik çalışma süresi içinde iş kazası nedeni ile kaybolan iş gücü sayısını ifade ediyor. İş kazalarının nedenleri konusunda yapılan araştırmalar, kazaların başlıca iki temel nedeni olduğunu ortaya koyuyor. Bunlardan birincisi insana bağlı nedenler, ikincisi fiziksel ve mekanik çevre koşullarına bağlı nedenler… Bu nedenlere baktığımızda kazaların yaklaşık yüzde 90’ının insana bağlı nedenlerden kaynaklandığını; yaklaşık % 10’unun da fiziksel ve mekanik çevre koşullarına bağlı nedenlerden kaynaklandığını görüyoruz. Burada, insana bağlı nedenlerinin neler olduğuna yoğunlaşmakta fayda var. Her bir işçinin ayrı ayrı kişisel, fizyolojik ve psikolojik özellikleri var ve bu özelliklerin her birisi kazaların meydana gelmesinde etkili olan faktörler arasında yer alıyor. Kişisel özelliklere baktığımızda; yaş, cinsiyet, medeni durum, statü, kıdem ve eğitim düzeyi olarak gruplandırabiliyoruz. Yaş, iş kazalarının meydana gelme sıklığı göz önünde bulundurulduğunda kişisel özellikler arasındaki en önemli faktörlerden birisi… Genç işçilerin iş kazasına uğrama oranı, SGK verilerine göre yaşlı işçilerden daha yüksek… En çok kaza 25- 29 yaş grubu işçilerinde meydana geliyor. Bunu 18-24 yaş grubu işçileri takip ediyor. Ancak 30 ve 34 yaşın üzerindeki yaş grubuna baktığımızda, iş kazaları ciddi şekilde azalmaya başlıyor. Diğer bir konu cinsiyet… Bu da yine iş kazalarının meydana gelmesinde etkili olan faktörlerden birisi… Erkek işçilerin iş kazası geçirme oranı, kadın işçilere göre daha yüksek…  Diğer bir önemli faktör ise medeni durum… Verilere göre bekar işçiler daha çok iş kazasına uğruyor. Diğer yandan statü yükseldikçe iş kazasına uğrama oranı ciddi manada düşüyor. Yapılan araştırmalar en çok 1 gün ila 1 yıl arasında kıdemi olan işçilerin kazaya uğradıklarını gösteriyor. 1 yıl ile 2 yıl arasında kıdemi olan işçilerde kaza oranında biraz düşüş yaşanıyor. 5 yıl ve üzerinden kıdemi olan işçilerde ise kaza oranının en düşük noktalara gittiğini görüyoruz. Hakeza eğitim seviyesi yükseldikçe bu işçilerimizin yine kaza oranlarının düşmekte olduğunu görüyoruz. Fizyolojik faktörlere baktığımızda ise görme, işitme kaybı, fiziksel uyumsuzluk, beden yapısının uygun olmaması, uykusuzluk ve yorgunluk karşımıza çıkıyor. Son olarak da psikolojik faktörler: Çalıştıracağımız işçinin o iş alanında asgari zihinsel yeterliliği, duygusal yapı, sakarlık, tatminsizlik, aşırı güven, stres, yapılan işe ve ortama uyum, konsantrasyon sorunu ve ihmalkarlık… İşverenler işçileri işe alırken nasıl fiziksel olarak testlerden geçiriyorsa, psikolojik olarak da geçirmeliler. Çünkü bu faktörler de iş kazalarına sebep olan faktörlerden bir kaçı..”

“Elektrik enerjisi insan yaşamında tartışmasız bir önceliğe sahip”

Elektrik dağıtım sektöründeki kaliteli hizmetin temini konusunda dağıtım şirketleri olarak kendilerine büyük sorumluluklar düştüğünü belirten TEDAŞ Genel Müdürü Halil İbrahim Leventoğlu, “Bu sorumlulukların en önemlisi ise çalışanların hayatlarından endişe etmeden çalışabilecekleri ortamı sunmak; risk unsurlarının belirleyerek gereken önlemlerin almak, iş kazaları ve meslek hastalıklarına karşı çalışanların ruhsal ve bedensel sağlıklarını koruyabilecek çalışmaların hayata geçirilmesidir. İş yerlerinde önce insan, sağlık ve iş güvenliği anlayışı ile hareket edilmesi, çalışanlar ve işverenler arasında bu bilincin oluşturulması bir zorunluluk” ifadelerini kullandı. Elektriğin insan hayatındaki önemine değinen Leventoğlu sözlerine şöyle devam etti: “Kaliteli ve kesintisiz elektrik, kaliteli bir yaşam için büyük önem arz ediyor. Bu resmi değiştirmek için TEDAŞ olarak çalışmalarımızı başlattığımızı paylaşmak isterim. Enerji arızalarının iş kazalarına sebep olduğu gerçeğinden hareketle, kullanılan teçhizatın kalitesinin artırılması kapsamında kurumumuzca hazırlanan teknik şartnameye ve beraberinde ilgili standartlara uygunluğun aranmasında azami gayret sarf edilmesi çok önemli” olduğunu ifade etti.

İş sağlığı ve güvenliği konusunda proaktif yaklaşıma sahip olmanın önemine değinen TEİAŞ Genel Müdür Yardımcısı Orhan Kaldırım: “İş sağlığı ve güvenliği konusunda proaktif bir yaklaşıma sahip olmak, güvenlik kültürüne sahip olmak demek. Güvenlik kültürünü kazanmaksa bizim için her zaman ulaşmayı arzu ettiğimiz üst hedef anlamı taşıyor.  2018’i Sayın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız Berat Albayrak Bey’in yorumları doğrultusunda eğitim ve iş sağlığı güvenliği yılı olarak belirledik. Bu kapsamda; sanal gerçeklik, tiyatral eğitim, İSG videoları ve yekpare yanmaz izole elbise için AR-GE çalışmaları gibi çeşitli projeler hayata geçiriyoruz. Bu kongremizin de iş sağlığı ve güvenliği anlamında hepimize değer katacağına inanıyorum” dedi.

Konuşmasına Uluslararası Çalışma Teşkilatı ILO’nun iş kazaları ile ilgili bir tespitini hatırlatarak başlayan TES-İŞ Başkanı Mustafa Şahin: “ILO, meslek hastalıklarının tamamının ve iş kazalarının yüzde 98’inin önlenebilir olduğunu ifade etmektedir. İşçi sendikaları olarak bizler, ILO’nun bu ifadesinin ardında yatan anlayışı sonuna kadar destekliyoruz. Ülkemizde ‘önleme ve güvenlik kültürünün’ oluşturulabilmesi için öncelikle ILO’nun bu anlayışının çalışma hayatı ile ilgili tüm kesimler tarafından benimsenmesi ve yaygınlaştırılması gerektiğine inanıyoruz. Ülkemizde bu kültürün oluşturulamaması ve önleyici çözümlerin yeterince geliştirilememiş olması kayıplarımızın en büyük sebebidir. Toplumun bilinç ve farkındalık düzeyini artırmak, riskleri önceden tespit etmek, düzgün işleyen bir veri toplama ve kayıt sistemi oluşturmak; nihayetinde kaza ve hastalıkları kaynağında önlemenin yolunu birlikte bulmak zorundayız.” ifadelerini kullandı.

ELDER adına kongreye ev sahipliği yapan ELDER Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Yaşar Arslan: “ELDER olarak, tüm elektrik dağıtım şirketlerimizde sağlam bir iş sağlığı ve güvenliği kültürünün oluşması; sektörümüze emek veren tüm çalışanlarımızın en üst seviyede iş güvenliği önlemleri altında çalışması için sektördeki İSG bilincini artırmayı kendimize misyon edindik. Bu kapsamda, bu yıl ELDER olarak Elektrik Dağıtım Sektöründe İş Sağlığı ve Güvenliği Kongremizin 2’incisini düzenliyoruz.”

İş sağlığı ve güvenliğinin önemine dikkat çeken ve iş kazaları ile ilgili çarpıcı rakamlara değinen Arslan sözlerine şöyle devam etti: “İş sağlığı ve güvenliği konusu Birleşmiş Milletler seviyesinde ele alınıyor ve dünyanın hangi ülkesine giderseniz gidin çalışma hayatının en kritik ve gelişime açık konuları arasında sayılıyor. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verilerine göre dünyada her yıl ortalama 300 milyon iş kazası, 160 milyonun üzerinde meslek hastalığı vakası meydana gelirken, 3 milyon işçi iş kazaları veya meslek hastalıkları sebebiyle hayatını kaybediyor. Türkiye’de sadece 2018 Ocak ayında 141 çalışanımız hayatını kaybetti. Tüm bu kayıplara rağmen Uluslararası Çalışma Örgütü tarafından hazırlanan ‘Güvenlik Kültürü Raporu’ gösteriyor ki meslek hastalıklarının tümü, iş kazalarının ise yüzde 98’i önlenebilir kazalardan oluşuyor. Bu yüzde 98’lik oranın yüzde 4-5 civarı elektrik sektöründe meydana geliyor. Her yıl dünya nüfusunun yaklaşık binde 4’ünü, gerekli önlemleri ve çalışmaları yaptığımızda önleyebileceğimiz kazalar sebebiyle kaybediyoruz. Türkiye’de ise Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından yayınlanan en güncel istatistiklere göre 2016 yılında ülke genelinde 286.000 sigortalı çalışan iş kazası geçirirken, bu kazalarda 2000 çalışan ne yazık ki hayatını kaybetti.”

Arslan: “Elektrik dağıtım sektöründe iş kazaları ciddi oranda önlenebiliyor”

Arslan iş sağlığı ve güvenliği konusunda elektrik dağıtım sektöründeki çalışmaların iş kazalarını ciddi oranda önlediğini vurguladı. Arslan: “Bildiğiniz üzere elektrik dağıtım sektöründe uyulması gereken birtakım kalite yönetim sistemleri bulunuyor. Bu kalite yönetim sistemleri gereği tüm iş grupları çalışma talimatları ve iş yönergeleriyle tarif edildi, saha çalışmaları standardize edildi. Bu şekilde sektördeki iş kazaları ciddi anlamda önlenebiliyor. Devam etmekte olan mesleki yeterlilik personel belgelendirme süreçlerinin de bu yönde ciddi katkıları olduğunu belirtmek isterim” şeklinde konuştu.

İş dünyasına ve kurumlara iş sağlığı ve güvenliği konusunda yönetim sistemlerinin iyileştirilmesi, iş yerlerinde elektrik enerjisindeki güvenlik standartlarının geliştirilmesine katkıda bulunulmasının hedeflendiği kongreye yaklaşık 300 kişi katıldı. 

Sonuç Bildirgesi:

ELDER tarafından bu sene ikincisi düzenlenen Elektrik Dağıtım Sektöründe İş Sağlığı ve Güvenliği Kongresi, 15-17 Şubat 2018 tarihlerinde Antalya-Kemer Rixos Sungate Hotel’de gerçekleştirilmiştir. Kongreye 298 kişi katılım sağlamıştır. Kongrenin açılışı; ELDER Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Yaşar Arslan, TES-İŞ Sendikası Başkanı Mustafa Şahin, TEİAŞ Genel Müdür Yardımcısı Orhan Kaldırım, TEDAŞ Genel Müdürü Halil İbrahim Leventoğlu ve Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Abdullah Tancan tarafından yapılmıştır. Açılış konuşmalarında elektrik dağıtım sektöründe iş sağlığı ve güvenliğinin önemine ve sektörde İSG kültürünün geliştirilmesi için daha fazla efor sarf edilmesi gerektiğine vurgu yapılmıştır.

Kongrede birinci günü; iş güvenliği liderliği ve mahalli topraklama; ikinci gün ise dağıtım sektöründe yüksekte çalışma ve İSG Kültürü konuları ele alınmıştır. Ayrıca kongrenin sonunda düzenlenen interaktif oturumda İSG kültürünün oluşumuna paydaşların katkısı değerlendirilmiştir. Kongre bitiminde ELDER İSG Çalışma Grubu Temsilcisi Savaş SELOĞLU tarafından aşağıda sunulan “Sempozyum Sonuç Bildirgesi”katılımcılarla paylaşılmıştır. Buna göre; 1. Mahalli topraklama iş sağlığı ve güvenliği açısından çok kritik ve hayati öneme haiz bir konudur. Mahalli topraklama tekniklerinin çalışanlara sadece “mahalli topraklama yapın” şeklinde dikte edici tarzda değil yapılmadığı takdirde hangi olumsuz sonuçlara neden olacağı açıklanmalı ve video/resimlerle desteklenerek çarpıcı bir şekilde aktarılmalıdır.

2. Mahalli topraklama aparatları seçilirken kesit hesapları bilimsel verilerle hesaplanmalı, hem topraklama aparatı hem de ıstanka uluslararası standartlara (EN 61230 ve o standartta belirtilen diğer ilgili standartlara) uygun olmalı ve bu durum sertifikalandırılmalıdır. 3. Şirketler de yukarıda belirtilen uluslararası standartlara haiz topraklama aparatlarını temin etmelidir. 4. Türkiye’de yüksekte çalışma eğitimleri ile ilgili net düzenlemenin olmaması nedeniyle şirketler belirlediği kriterlere göre eğitim vermektedir. Sektörde bu konuda toplam iyileşmenin sağlanabilmesi için sektörelfarklılıkları da dikkate alan ikincil mevzuat oluşturulmalı, bu kapsamda eğitim süreleri, periyotları, uygulama becerisi kazandıracak içerik oluşturulması, eğitmen nitelikleri ve eğitim veren kişi veya kuruluşların denetimi gibi hususlar uluslararası standartlar göz önünde bulundurularak belirlenmelidir.

5.Sektörümüzde İSG kültürünün oluşturulması için şirketler veya kurumlar bu konuyu daha sistematik ve uluslararası yaklaşımlara uygun olarak ele almalı ve uzun vadeli yol haritaları hazırlamalıdır. 6.Yöneticiler ve operasyonel birimler İSG’nindevredemeyecekleri bir sorumlulukları olduklarını bilmeli ve hissetmelidir. Bu anlamda yöneticiler iyi birer İSG Lideri olmalıdır.   7.İSG kültürü sadece mavi yakalı (işi bizzat yapan) çalışanlarda oluşturulması gereken bir olgu değildir. “Yönetici –mühendis - satın alma – yatırım –proje insan kaynakları” dahil şirketin/kurumun tüm kademelerinde oluşturulması gereken bir olgudur. Sahada yapılan işin, alınan bir malzemenin, yapılan bir projenin, hazırlanan bir şartnamenin veya talimatın İSG’yeuygun olması, bunun için karar alma süreçlerinde İSG’nindikkate alınması İSG kültürünün olmazsa olmaz bir parçasıdır.

8.İSG kurallarına uymayan çalışanlar tespit edildiğinde ya da kaza meydana geldiğinde çalışanları suçlayan bir anlayışla değil yöneticiler ve mühendisler olarak “biz neden kurallara uyulmasını sağlayamadık, benim sorumluluk alanımda neden bu tehlikeli davranışlar veya kazalar oluyor” diye düşünmeli ve “ben bu kazayı veya davranışı önlemek için ne yapabilirdim” diye sorgulamalıyız. Sorunu çalışanlara yükleyen bir anlayışla değil sorunu sahiplenen, kök nedenlerine inen ve sorunu çözmeye çalışan bir yaklaşımla hareket etmeliyiz. 9.Çalışanlar da İSG kurallarını içselleştirmek için daha fazla çaba göstermeli, İSG bakımından bir uygunsuzluk gördüğünde ekip arkadaşlarını uyaran bir anlayışta olmalı ve şirkette oluşturulmak istenen İSG kültürüne pozitif katkıda bulunmalıdır. 10.İSG kültürünü geliştirmek için şirket yöneticilerinin İSG ile ilgili yıllık hedefleri ve bu hedeflere ulaşmak için aksiyon planları olmalıdır.

11.İSG kültürünü yerleştirmek için yöneticiler ve mühendisler belirli periyotlarda sahada İSG denetimleri yapmalı ve koruyucu ayakkabı, baret vb. kişisel koruyucu donanım kullanımı ve araçta emniyet kemeri takma, hız sınırlarına dikkat etmek gibi trafik kurallarına uyma konularında çalışanlarına rol model olmalıdır. 12.Yüklenici veya taşeronların İSG bakımından yönetimi İSG kültürünün çok önemli bir parçasıdır. Ancak onları İSG açısından disipline etmek çok daha zor ve daha fazla çaba gerektiren bir iş. Bunu yapabilmek için tüm dağıtım şirketleri, TEİAŞ ve EÜAŞ, yüklenicilerine İSG yönünden benzer yükümlülükleri koymalı ve etkin bir denetim mekanizmasıyla sahayı kontrol altına almalıdır. Yüklenici veya taşeron firmalara “enerji sektöründe nereye gitsek İSG açısından aynı yükümlülükleri istiyorlar ve sıkı bir denetim yapıyorlar” dedirtmeliyiz. 13. Çalışanların meslek hayatına giriş yapmadan önce İSG bilinci oluşturulmalı. Bu amaçla, meslek liselerinde ve üniversitelerde mühendislere  İSG bilinci verilmeli. Müfredatlar bu doğrultuda revize edilmeli.

PEAKapp Uygulamasıyla Kişisel Enerji Tüketimi İzlenecek

Bireysel elektrik tüketiminin izlenebilmesi için hazırlanan akıllı telefon uygulaması PEAKapp'in, enerji altyapısının daha iyi kullanılıp akıllı ev teknolojilerinin etkinliğinin artırılmasını, enerji verimliliği ve özellikle yüksek talep saatlerinde tarife temelli tüketimin azaltılmasını teşvik edeceği bildirildi.

Elektrik Dağıtım Hizmetleri Derneği'nin (ELDER) proje ortağı olduğu 2 milyon avro bütçeli PEAKapp uygulaması, Antalya'da düzenlenen Elektrik Dağıtım Sektöründe 2. İş Sağlığı ve Güvenliği Kongresi'nde katılımcılara tanıtıldı.

Avrupa Birliği Ufuk2020 (Horizon2020) projeleri arasında yer alan uygulamanın hedef kitlesi tüketiciler, elektrik dağıtım ve enerji perakende hizmeti sağlayan şirketler ile cep telefonu operatörleri olarak belirlendi.

Sosyal medya ve online oyun platformu entegrasyonlu bir akıllı telefon uygulamasının kullanıcıların hizmetine sunulmasının planlandığı proje kapsamında, şirketler de cep telefonlarına gelen anlık bildirimlerle tüketicilere dinamik elektrik fiyatları ve tasarruf fırsatlarını sunabilecek.

Uygulamanın içine entegre edilecek oyun modülü ise kullanıcıları eğlendirirken, diğer taraftan tasarrufu teşvik edecek. Elde edilen tasarrufu kullanıcı dilerse sosyal medyada yayınlayıp, tartışmaya açılmasını sağlayabilecek. Şirketler, ayrıca akıllı telefonlara anlık 'kişiselleştirilmiş' enerji verimliliği püf noktaları ve teklifler yollayabilecek.

Akıllı telefon uygulaması PEAKapp projesiyle abonelerin tüketimlerini kıyaslamasını sağlayıp, enerji altyapısının daha iyi kullanılması, akıllı ev teknolojilerinin etkinliğinin artırılması, insanların enerji verimliliğine yönlendirilerek özellikle yüksek talep saatlerinde tarife temelli tüketimin azaltılmasına teşvik edilmesi hedefleniyor.

Proje, aralarında Türkiye'den ELDER ve Başkent Elektrik Dağıtım AŞ ile Avusturya, Hollanda, İspanya, Almanya, Finlandiya ve Danimarka'dan şirket ve üniversitelerin bulunduğu 10 ortaklı bir konsorsiyum tarafından yürütülüyor.

Test süreci 2019'da tamamlanacak

PEAKapp Proje Koordinatörü Avusturya'daki Johannes Kepler Üniversitesi Enerji Enstitüsünde Proje Müdürü Johannes Reichl, AA muhabirine yaptığı açıklamada, uygulamanın test sürümünün Avusturya'da bin 590 katılımcı için uygulandığını ve sürecin 2019'un sonunda tamamlanacağını söyledi.

Reichl, test sürümü sonuçlarına göre katılımcıların uygulamaya haftada 1 veya 2 defa girdiğini ve bunlardan yüzde 97'sinin uygulamadan genel bilgi aldığını, yüzde 20'sinin analizleri incelediğini, yüzde 19'unun oyun modülünü kullandığını ve yüzde 17'sinin de diğer kullanıcılarla kıyaslama özelliğini kullandığını anlattı.

PEAKapp uygulamasını Türkiye'ye de getirmeyi planladıklarına işaret eden Reichl, "Avusturya'daki test sonuçlarını değerlendirdiğimizde, bu uygulama sayesinde Avusturya ve bazı kuzey ülkelerinde yüzde 20 oranında enerji tasarrufu hedefi koyabileceğimizi gördük. Bu ülkelerde tahmin edebileceğiniz gibi ısınma amaçlı elektrik kullanımı çok yüksek. Türkiye'de bu ülkelere kıyasla ısınma amaçlı elektrik kullanımının daha düşük olacağını düşünürsek, Türkiye'deki enerji tasarrufunun yüzde 20'nin altında olabileceğini tahmin edebiliriz." diye konuştu.

Tüketicilerde 'davranışsal değişim' yaratacak

Elektrik Dağıtım Hizmetleri Derneği (ELDER) Genel Sekreteri Uğur Yüksel de PEAKapp uygulamasının evlerde enerji tasarrufu sağlanmasına yönelik teknolojik altyapıya geçiş döneminin ilk örneklerinden biri olduğunu belirterek, bu sayede tüketicilerde 'davranışsal değişim' yaratılmasının hedeflendiğini söyledi.

Evlerde insan vücudunun ihtiyaç duyduğu ısının üzerinde bir ısınma tercih edildiği için enerji tüketiminin arttığını örnek veren Yüksel, "Bu uygulama, insanları enerji ile ilgili sürekli düşünüp bir eylem yapmaya zorluyor. PEAKapp kişilere karbon salınımı ve enerjinin verimli kullanılması konusunda sürekli uyanık tutmaya çalışıyor." dedi.

Yüksel, uygulamanın platform olarak akıllı sayaçlara ihtiyaç duyduğuna işaret ederek, "Türkiye’de kısa vadede uygulanabilirliği yok ancak 2020’den sonra uygulanabilirliği var. 2020’den sonra PEAKapp’in çok daha ötesinde birçok şeyi de uyguluyor olacağız aslında ama PEAKapp gibi uygulamalar bu arada davranış değişikliğini insanlarda içselleştirmeye çalışacak. PEAKapp akıllı şebekeler üzerindeki misyonlardan sadece bir tanesi" değerlendirmesinde bulundu.

Kaynak: AA

CK Enerji, Don Kişot Balesi’ne ‘ışık’ oldu

İstanbul Devlet Opera ve Balesi tarafından sahneye taşınan Don Kişot Balesi’nin ışık tasarımı sponsorluğunu CK Enerji Üstlendi. Cervantes’in aynı ismi taşıyan romanından esinlenilerek sahneye konan Don Kişot Balesi’nin prömiyeri 24 Şubat akşamı Kadıköy Belediyesi Süreyya Opera Sahnesi’nde yapılacak.

Türkiye’nin üç bölgesinde, yedi ilde 7,6 milyon elektrik tüketicisine hizmet veren CK Enerji’nin ışığı sanatı da aydınlatıyor. İstanbul Devlet Opera ve Balesi tarafından Miguel de Cervantes’in aynı adlı romanından seçilmiş bazı bölümlerden esinlenilerek sahneye taşınan Don Kişot Balesi’nin ışık tasarım sponsorluğunu CK Enerji üstlendi. 24 Şubat Cumartesi akşamı Kadıköy Belediyesi Süreyya Opera Sahnesi’nde prömiyeri yapılacak olan Don Kişot Balesi, CK Enerji’nin ışığı ile sahne alacak.

Klasik Balenin En İhtişamlı Eseri

Ludwig Minkus’un bestesiyle Marius Petipa tarafından ilk kez 1869 yılında Moskova’da Bolşoy İmparatorluk Tiyatrosu’nda sahnelenen eser, müziklerindeki melodi zenginliği, İspanyol kültürünün renkli ve heyecan verici etkisinin uyumlu birlikteliğiyle klasik bale dünyasının en ihtişamlı eserlerinden biri olarak kabul ediliyor. Yüksek seviyedeki bale tekniğiyle dünyaca ünlü toplulukların repertuvarlarında değişmez bir yeri olan Don Kişot’u Ayşem Sunal Savaşkurt sahneye koyuyor. Orkestrayı Roberto Gianola’nın yöneteceği Don Kişot Balesi’nin dekor tasarımı İsmail Dede, kostüm tasarımı Gizem Bedil, ışık tasarımı ise Önder Arık tarafından yapıldı.

24 Şubat akşamı Kadıköy Belediyesi Süreyya Opera Sahnesi’nde gerçekleşecek prömiyer sonrasında eser; 27 Şubat, 14,16, 20, 22 ve 23 Mart 2018 de saat 20.00 ‘de, 3 Mart 2018 Cumartesi günü saat 16.00’da Kadıköy Belediyesi Süreyya Opera Sahnesi’nde ve 18 Nisan 2018 saat 20.30’da Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nde sahnelenecek.

Almanya Akıllı Sayaçlara Geçiş Konusunda Hızla İlerliyor

Akıllı şebeke altyapısının geliştirilmesi, merkezi olmayan dijital şebekeye geçişi yönetmeye çalışan ülkeler için kritik önem taşıyor. Almanya'da gelişmekte olan enerji politikaları ve değişen tüketici tercihleri, şebeke operasyonlarındaki bu temel kaymaya yol açmaktadır. Yenilenebilir enerji de dahil olmak üzere dağıtılan enerji kaynakları, bu geçişin merkezinde yer alıyor ve Almanya gibi ülkeleri yıkıcı etkileri hafifletebilecek entegrasyon çözümleri keşfetmeye itiyor. Gelişmiş enerji ölçüm altyapısının kurulması, Alman enerji üreticilerine ve tüketicilere, mevcut ve gelecekteki akıllı şebeke teknolojileri için güvenli bir iletişim platformu kurarken, enerji arz sistemini dengelemek için gerekli bilgileri sağladığı için, bu süreçteki ilk adım olarak görülebilir.

Almanya, yenilenebilir enerji üretimi arayışlarında dikkat çekici ilerlemeler kaydetmiş olsa da, ülke akıllı şebeke teknolojilerinin, özellikle de akıllı sayaçların dağıtımında Batı Avrupalıların gerisinde kaldı. Şimdiye kadar Almanya, maliyetlerden, teknik zorluklardan ve veri güvenliği endişelerinden dolayı yüksek miktarda akıllı sayaç kurmaktan çekiniyor. Yıllarca süren yoğun tartışmalardan sonra, gelgitler Temmuz 2016'da Enerji Dolaşımının Dijitalleşmesi Yasası’nın geçişi ile dönmeye başlıyor. Bu mevzuat, Almanya'nın ilk minimalist akıllı sayaçlarının kurulumu için 2017'de başlamak üzere yönergeler belirliyor ve ülkenin nihai enerji geçişi Energiewende’nin temelini atıyor.

Akıllı sayaçlar neden şimdi uygulanmalı?

Almanya enerji portföyünden merkezi üretimini kademeli olarak azaltıyor ve 2050 yılına kadar enerji talebinin %80'ini güneş ve rüzgar gibi yenilenebilir enerjilerle karşılamayı hedefliyor. Enerji arz sisteminin bu yeniden yapılanması, voltaj istikrarsızlığı, iki yönlü güç, güç kalitesi, kapasite kısıtlamaları, aşırı kullanım (mevcut varlığa zarar) ve yük dengeleme / zirve değişimi gibi bir dizi entegrasyon sıkıntısına neden olabilir. Akıllı sayaç kurulumu, enerji üretimi ve tüketimiyle ilgili bilgilerin paylaşılabileceği güvenli bir iletişim ağı kurarak bu sorunları hafifletmeye yardımcı olabilir. Bu bilgilerin yaygınlaştırılması, enerji tedarik sisteminde daha fazla görünürlük sağlarken ve şebeke operatörlerine mevcut şebeke koşullarına tepki vermede daha fazla esneklik sağlar. Bu gelişmiş esneklik ve görünürlük, dağıtılan enerji kaynaklarının etkin entegrasyonunun temel bir unsurudur ve Almanya'nın planladığı akıllı sayaçların kullanıma sunulmasının merkezinde yer alır.

Almanya'nın enerji düzenleyicileri akıllı sayaç projelerini sürdürmek konusunda tereddüt ederken, isteksizlikleri yersiz değildi. 2013 yazında, Alman Ekonomi Bakanlığı, EY ile (eski adıyla Ernst & Young) ülke çapında akıllı sayaç kurulumunun maliyet fayda analizini yapması konusunda anlaştı. Bu analiz, bir pozitif ekonomik değerlendirmesine bağlı olarak üye ülkelerin 2020 yılına kadar %80 akıllı sayaç penetrasyonunu sürdürmesi gerektiğini şart koşan 2009/72/EC sayılı AB Yönergesi'nin bir işlevi olarak gerçekleştirildi. EY, AB'nin akıllı sayaç hedeflerini takip etmenin, Alman tüketicilerin çoğunluğu için ekonomik açıdan mantıksız olacağını belirtti. Bu bulgular sadece Almanya'ya özgü değildi; diğer altı üye devlet (Belçika, Çek Cumhuriyeti, Letonya, Litvanya, Portekiz ve Slovakya) de tam kuruşum senaryosundan olumsuz veya sonuçsuz değerlendirmeler hesapladı. Bu analiz sonuçta Almanya'nın kişiselleştirilmiş, kademeli ve sınırlı akıllı sayaç dağıtım stratejisi yerine AB Direktifinden vazgeçmesini haklı kılmak için kullanıldı.

Şimdi, EY’ın ekonomik değerlendirmesinin sonuçlanmasından iki yıl sonra, enerji düzenleyicileri, Alman Akıllı Sayaç Pazarını, Enerji Dolaşımının Dijitalleşmesi Yasası’nı geçirerek başlatmak istiyorlar. Bu mevzuatın şemsiyesi altında Akıllı Sayaç İşletme Yasası, proje paydaşlarının rollerini tanımlar ve kurulum şartnamelerini özetler. Bu proje, geleneksel sunum stratejilerinden kopar ve EY önerileri doğrultusunda daha sınırlı ve kademeli bir kurulum planı ile sonuçlanır.

Kurulum şartları ve şebeke operasyonu için ne anlama geldiği

2017'den itibaren, yıllık ortalama tüketimi 10.000 kWh'i aşan tüketiciler için akıllı sayaç kurulumu zorunlu hale geldi. Bu eşik, 2020 yılında elektrik tüketicilerinin yaklaşık %15'i için geçerli olan 6.000 kWh'ye düşürülecek. Bu da 50 milyondan fazla sayaç uç noktası ile, Almanya çapında yaklaşık 7,5 milyon akıllı sayaç kurulmasıyla sonuçlanacak. Ortalama tüketim 3.500 kWh civarında olan Alman hane halklarının büyük bir kısmı bundan etkilenmeyecek. 2017 ve 2020 yılları arasındaki kanuni süre, şebeke operatörleri ve üçüncü tarafların, erken benimseyicilerden bilgi almalarını ve ilk geniş tüketici ürün sunumu sırasında gerçekleşen tüm sorunların hafifletmesini sağlayacaktır.

Bu akıllı ölçüm sistemlerini kurma ve çalıştırma rolü Alman şebeke operatörlerine aittir, ancak mevzuat üçüncü şahıs hizmet sağlayıcılarından dış kaynak kullanımına da izin vermektedir. Akıllı sayaçların gerekli olmadığı haneler için, kamu hizmeti şirketleri yine de bu teknolojiyi müşterilerine yılda 40 € 'lık bir fiyat ile sunma seçeneğini sürdürürler. Genel program 2032 yılına kadar sürecek şekilde ayarlanmış olsa da, bazı tüketiciler ve operatörler 2024 yılının sonundan önce bitirilmelidir. Bu özellikler akıllı sayaçların kurulumunun kapsamını tanımlamaya yardımcı olurken, bu kurulumun ne olduğuna benzeyecek ve veri güvenliği meselesinin nasıl ele alındığına dikkat edilmelidir.

Veri güvenliğinde lider

Verinin korunması endişeleri, Alman düzenleyiciler ve enerji tüketicileri için son derece önemlidir. Bu endişeleri gidermek için, ilgili Kanunun bir parçası olarak tüketici katılımını, veri toplama, yönetimi ve iletimini de kapsayan bir dizi koruma yönergesi hazırlandı. Tüketiciler için şeffaf izleme, kullanıcı verilerine itiraz etme veya düzeltme hakkı ve özerk tarife seçimi konularına önem verildi. Veri toplama konusunda, sayaç okuma aralıkları tektim alışkanlığı bilgisini korumak için sınırlı tutulmuştur. Veri yönetimi regülasyonları, yerinde veri işleme ve akıllı sayaç veri depolamasında zaman sınırlamalar gerektirir. Son olarak, veri aktarımı, verinin kapsamını şifrelemek ve gönderilen tarafların sayısını minimum ile sınırlamak yoluyla korunurken, açık bir tüketici onayı olmaksızın ticari amaçla bu verilerin kullanılmasını yasaklamaktadır. Bu yönergeler dünyadaki en katı uygulamalardan biridir ve Almanya'yı akıllı şebeke veri güvenliği uygulamalarında lider konuma getirir.

Almanya'nın akıllı sayaç için yolu uzun ve zor olmaktadır. Bazıları Almanya'yı bu konuda ayak diretmekle eleştirdikleri halde, bu muhafazakâr yaklaşım, bazı erken benimseyenler tarafından yaşanan ekonomik tehlikeleri ortadan kaldıran özel bir kurulum stratejisine neden oldu. Almanya merkezi olmayan bir enerji arz sistemini sürdürmeye devam ederken, akıllı sayaç sistemlerine duyulan ihtiyaç giderek hayati öneme sahiptir ve ülkeyi gelecekteki akıllı şebeke takipleri için iyi konumlandıracaktır.

Kaynak: Metering & Smart Energy

Elektrikli Araç Şarjının Önündeki Zorluklar

Tesla’nın son duyurusunu, süslü yeni kavramları veya, geleneksel otomobil üreticilerinin ürün portföylerine elektrikli transmisyon eklemek için çekişmesini unutun. Evet, elektrikli araçlar (EV) daha ucuz, daha iyi ve daha çeşitli olacak: bu sadece kaçınılmaz teknoloji ilerlemesidir.

Odaklanması gereken şey onları şarj etmek. En zorlu ve yıkıcı değişimler elektrik sistemi içerisinde yatar. Burada, konuların kısa bir özetini şu dört kısımda vereceğim:

  • Elektrik Portföyü
  • Dağıtım Şebekeleri
  • Hızlı Şarj
  • Otonom Araçlar

Elektrik portföyü ve fiyat sinyalleri

Makro düzeyde, EV'lerden kaynaklanan elektrik talebindeki genel artış muhtemelen %10'dan az olacaktır. Bir yandan bu durum çok dile getirilmiyor. Diğer yandan, hala yeni enerji üretim kapasitesinin önemli bir kısmı (veya mevcut kapasitenin artan bir şekilde kullanılması). En azından, Birleşik Krallık ve benzer piyasalarda görülen elektrik kullanımını azaltma eğilimini tersine çevirebilir.

Ortalama bir talep değişikliğinden daha önemli olan bu değişiklikler ortaya çıkacak. Örneğin, serin kuzey iklimlerde talep kışın zaten en yüksek seviyelere çıkıyor. Soğuk havalarda verimin azalması sonucunda EV'lerden gelen ek talep kışın da artabilir. Bu da aynı mesafe için daha fazla şarjın gerektiği anlamına gelir.

İngiltere kömürün kaldırılmasının karbon politikasının önceliği olduğu bir pazar. Kömürün elektrik üretimindeki payı son yıllarda hızlı bir oranda azalıyor. En yoğun talep saatleri, soğuk kış akşamlarının erken saatlerinde - çoğu insan eve varmak üzereyken ve EV'lerin en az verimli şekilde çalıştığı sıcaklıklarda ortaya çıkıyor. Kömür gittiğinde (hükümet politikası olduğu gibi) hem eksik olan arzın yerine ne geçecek?

EV’lerin yükselişi, zaten var olan güvenilir bir arz kapasitesi sorununa ekstra önem getirmektedir.

Öte yandan, yaz aylarında güneşli bir günde büyük güneş enerjisi kapasitesi nedeniyle, ortada enerji fazlası olması muhtemel. EV’ler bu fazlalığı eritecek mi? Bu harika olurdu, çünkü fiyatlar, en azından toptan seviyede düşük olacaktır. EV talebinin eklenmesi, bu fiyatların hem negatif çıkmasına hem de temiz enerjinin azaltılmasına engel olabilir. Ucuz şarj tüketiciler için iyi olurdu ve artan talep güneş enerjisinin değerini attırırdı. Ancak, güneşli bir yaz gününün ortası, insanların şarj etme zamanlamasıyla çakışır mı? Çakışmadığı takdirde fiyatlar davranışlarını değiştirmeye yetecek kadar düşük olacak mı?

Rüzgardan dolayı bol miktarda veya fazladan enerji olduğu zamanlar olacaktır, ancak bunlar çok değişken olduğu için, etkiyi herhangi bir düzenli programa dayalı olarak modellemek imkansızdır. Burada fiyat alımının çok daha ad hoc, yani otomatik yanıt üzerine kurulu olması gerekir.

Tabii ki bir sistemdeki fiyatların değişkenliği büyük ölçüde sistemin esnekliğine bağlıdır. Aşırılıklar, ister yüksek isterse düşük olsun (hatta negatif) esneksizlik belirtileridir. Enerji fazlasını başka bir yerde saklamak, ihraç etmek ya da başka bir talep yanıt mekanizmasında (soğutma, ısıtma ve daha fazla) kullanmak daha cazip olabilmektedir. EV filoları yaygınlaştıkça, toplu şarj yanıtları makro sistem esnekliğinin önemli bir kaynağı olacaktır.

Volatilitenin yüksek olduğu ve dolayısıyla tarife değişikliklerinin cazip olduğu durumlarda, "geçiş noktaları" konusunda kaygılar ortaya çıkmış durumda. Bunu azaltacak sistemler zaten mevcut durumda.

Ancak, EV penetrasyonunun artması halinde, şarj gecikmeleri tüketicilerin tarife avantajlarından kaçınmadan ya da şarj durumları üzerinde endişe duymadan ne kadar daha ötelenebilir?

Dağıtım şebekeleri ve talep çeşitliliği

Sokağınızdaki herkes kendi elektrikli fırınını aynı anda çalıştırmaya karar verirse, yerel trafo merkezindeki bir sigorta muhtemelen patlar ve herkes kendisini karanlıkta bulabilir.

Başka bir deyişle, şebeke kapasitesi zaten senkronize edilmiş maksimum talepleri karşılayacak şekilde ölçeklendirilmek yerine, talep çeşitliliği etrafında boyutlandırılmıştır. Bu yaklaşım, altyapıyı gerçekleşmesi çok düşük senaryoları karşılamak için ölçeklendirmeden kaçınarak maliyetleri düşürür. Burada önemli olan toplam enerji değil, zaman içindeki belirli bir andaki güç talebi olur.

EV'lerin, güneş enerjisi veya rüzgar enerjisi fazlasından kaynaklanan düşük fiyatlardan otomatik olarak yararlanacağı fikrinin temel sorunlarından birisi, bunun, talep çeşitliliğini azaltabileceğidir (hepsi aynı anda şarj işlemini başlatmayı seçerse). Ve EV'ler, özellikle daha hızlı şarj cihazları bulunan geleceğin elektrikli fırınlarına kıyasla daha büyük güç çekmektedir.

Çeşitliliğin olmaması durumunda, şarj yönetimi ucuz enerji arzı ve pahalı şebeke yükseltmeleri arasındaki potansiyel çatışmayı ele alabilmek açısından çok önemlidir. Şebeke kısıtlamaları ve dağıtım maliyetleri de hesaba katılmalıdır. Ayrıca, yönetilen şarjın, gerekli iletişim altyapısının kurulumu ve bakımı gibi bazı ekstra maliyetler getirdiğini de belirtmek gerekir.

Uygulamada, dağıtım şebekesi güncellemeleri ülke çapında bir konu olmayacaktır. Bazı yerleşim yerleri - daha zengin olanları- daha yüksek EV yoğunluklarına ve / veya daha büyük EV'lerin yoğunluğuna (daha yüksek güç şarj cihazlarına bağlı) sahip olacaktır.

Bu durum, ilginç siyasal ve sosyo-ekonomik sorular ortaya çıkarmaktadır.

Yerel şebeke güncellemelerinin maliyetleri, sürücülerin ucuz elektriğe erişebilmeleri için başka yerlerde yaşayan ve EV kullanmayan yerlerde yaşayan tüketicilere de yayılmalı mı? Veya talep masrafları mı yerel elektrik faturalarında çok daha büyük bir unsur haline gelmeli mi?

Talep veya enerji tüketimine dayalı elektrik ücretleri, yeni "marjinal fiyatlandırma" rejimleri yoluyla yerel seviyeye indirgenmeli mi? Bunlar şebeke içindeki yük koşullarını hesaba katmakta, yüksek fiyatlar şebeke yükünün yüksek olduğu yerlerde tüketimin az olmasını sağlamaktadır. Bu tür fiyatlandırma planları, dünya çapında bazı elektrik piyasalarında toptan piyasa seviyesinde bulunur, ancak henüz dağıtım seviyesinde değildir.

Sabit depolama sistemlerini şarj etme, EV'leri direkt olarak şarj etmekten kaçınmak için iyi bir çözümdür. Bu, şebeke kapasitesi ve / veya enerji maliyeti bakımından en mantıklı olduğunda gün boyunca düşük güç tüketimi sergileyerek yapılabilir. Sonra EV’ler, tüketicinin kendi hareket ihtiyaçları için en mantıklı çözüm olduğunda, bu sabit depolamayı daha hızlı bir şekilde şarj edebilir. Her ekstra depolama gidiş dönüşünde enerji kayıpları olduğu göz önüne alındığında, bu yaklaşımın ekonomik ve toplu enerji etkileri nelerdir?

Çözüm, bu seçeneklerin birçoğunun veya tümünün bir kombinasyonu olacaksa, bu kombinasyon hem şebeke güçlendirme maliyetlerini düşürmek açısından verimli, hem de tüketiciler için anlaşılabilir ve kabul edilebilir olabilir mi? Bu hedeflerin hepsine aynı anda ulaşılabilir mi?

Hızlı şarj cihazları ve "dolum istasyonları"

EV (elektrikli araç) sahiplerinin çoğunun evlerinde bir şarj cihazının bulunmasını istediği kesindir. Bununla birlikte, dağıtım kısıtlamaları, daha yüksek güç ayrıcalığını ödemeye hazır olmadıkları sürece bu şarj cihazının muhtemelen yavaş kalacağı anlamına gelmektedir.

Bununla birlikte, hızlı şarj konusuna çok yoğun ilgi bulunmaktadır (kapasitesinin ne kadar artacağına dair giderek artan rakamlar telaffuz ediliyor)

İngiltere'de, araç sahiplerinin yaklaşık %40'ı şarj cihazının kurulumunda sorunlu olan evlerde yaşıyor (örneğin, ortak konutlar veya sokak dışındaki park yeri olmayan yerler). Onlara göre, bir "dolum istasyonu" na gitmek bir tercih yerine bir zorunluluk olabilir. Bu kamusal ya da özel olarak işletilen dolum noktalarında (Shell gibi) ya da başka yerlerde - süpermarketler, otoparklar gibi - benzer yerlerde olup olmayacağı görülecek.

Kullanım ve talep çeşitliliği; şebeke ihtiyaçlarını, maliyetlerini ve dolayısıyla iş vakalarını belirlemeyi sağlayacaktır.

National Grid, yerli elektrik altyapısının büyük çapta yeniden yapılandırılmasından ziyade, >3 MW kapasiteli birkaç bin süper hızlı şarj istasyonu inşa etmenin daha iyi olabileceğini öne sürdü. Onların da belirttiği gibi: "evden şarj seçeneğinin, akıllı şarj cihazlarıyla bile olsa tüketicilerin uzun vadeli çıkarlarına olmayabileceği" söylenebilir.

Şuan hakim olan görüş, nispeten daha yavaş olan ev-şarjından yana olmaktadır. Londra'da düzenlenen yakın tarihli bir konferansta ise National Grid, önemli yerlerde konumlandırılacak 50'den az aşırı hızlı şarj noktasının, endişeleri nispeten küçük bir maliyetle çözebileceğini belirtti.

Otonom Araçlar

Tam otonom EV’lerin (elektrikli araçların) etkisi, hem makro hem de yerel elektrik sistemi içindeki her seviyede önemli olan bir konudur.

Bir kilit soru, genel enerji kullanımıyla ilgilidir. Otonom EV'ler kat edilen mesafeleri artıracak mı azaltacak mı? Bu sorunun cevabını veren çok fazla değişken var.

Kaç otonom elektrikli araçlar, özel araç sahipliğinin yerini alabilecek mi? Araba paylaşımı veya "Servis Olarak Hareketlilik" (MaaS) şemaları ile, ortak kullanılan bir otonom elektrikli araç, kaç tane özel aracın yerini tutabilecek? Her iki durumda da, otonom EV deneyimi çok daha keyifli olacak ve daha fazla yolculuk yapacak, hatta belki de halka (toplu) ulaşım talebini azaltacak mı? Veya rota paylaşımı ve verimlilik algoritmaları ile birlikte diğer ortak kullanılan EV filo yönetimi yazılımı, insanları bir yerden bir yere toplamda daha az sürüş mesafesiyle ulaştıracak mı?

Paylaşımlı kullanımın artabileceğine dair bir takım kanıtlar bulunmaktadır: 2013-2016 yılları arasında yapılan bir çalışma, paylaşımlı kullanımın New York'taki kat edilen mesafeyi 600 milyon mil arttırdığı sonucuna varmıştır.

Şahsi şarj ve şebeke perspektifinden, otonom EV'ler tarafından yaratılan gereklilikler ve değişiklikler son derece belirsizdir. Bununla birlikte, bazı etkileri teorik olarak ele alabiliriz.

Muhtemelen ortak kullanımlı otonom EV’lerin gelişmesi hızlı şarj işlemlerine erişimine bağlı olacaktır.

Öte yandan, ortak bir araç filosu, kişisel olarak sahip olunandan daha küçük olacaktır. Daha az arabaya hizmet etmek için genel olarak daha az şarj cihazına ihtiyaç duyulacaktır; ancak bu arabalar daha sık şarj gerekecektir.

Bazı analistler, paylaşılan filoların trafo merkezlerine ve yardımcı istasyonlara yakın konumda ve şebeke yükü yoğun olan noktalardan uzakta bulunması şartıyla filo sahipleri için maliyet açısından optimize edilmiş merkezi şarj merkezini tercih edeceğini öne sürüyorlar. Öte yandan sürüş paylaşımı, özellikle kullanım oranlarının yüksek olduğu ancak yoğunlaşan yerleşim alanlarının sınırlı olabildiği yoğun nüfuslu bölgelerdeki bir iş kolu olarak cazip olacak gibi görünüyor.

Hareketlilikteki yeni davranış kalıpları elektrik şebekesi için büyük etkiler yaratmaktadır. Yeni davranışlar, şebeke değişikliklerini tetikler mi yoksa şebeke sınırlamaları davranışsal değişimi sınırlar mı? Cevap, muhtemelen yalnızca göz önüne almayı seçtiğimiz zaman çerçevesi sorusudur.

Kaynak: Energy Post

MAKALE

Seviyelendirilmiş Elektrik Maliyeti Raporu – VGB PowerTech

Mevcut elektrik sektörü, yenilik, öğrenme eğrileri ve elektrik üretim kaynaklarındaki değişiklikler tarafından yönlendirilen dinamik ve sabit bir değişim halindedir. Bu gereksinimlerde, temelde elektrik santralinin inşası ve işletimi için yıllık ortalama maliyetlerini üretilen yıllık enerjiyle karşılaştırma fikrine dayanan, Seviyelendirilmiş Elektrik Maliyetinin (LCOE) yeni bir versiyonu hesaplandı.

Yenilenebilirler (Akarsu, Açık deniz / kara Rüzgarı ve zemine monte edilmiş güneş paneli) için LCOE'nin hesaplanması, 2.2 ile 18.0 cent / kWh arasında değişmektedir. Termik Santrallerde (Kömür, Linyit, Gaz CCGT ve OCGT ve Nükleer) LCOE'nin hesaplanması gerçek durum senaryosunda 2.9 ila 22.7 cent / kWh arasında değişirken, İdeal Durum senaryosunda minimum değer için 0.2 cent / kWh azalma sağlandı.

LCOE'nin sonuçları, takip eden sınırlamalardan ötürü dikkatle düşünülmelidir:  Sonuç, termik santraller için nadiren verilen bir baz yük yükleme işlemi varsayımına dayanmaktadır. Dalgalı üretim miktarının ek sistem maliyetleri dahil edilmemekte veya sabit fiyatlar uygun bir yatırım aracı olarak görülmemektedir.

Raporun tamamına buradan ulaşabilirsiniz.

Dünyanın Enerji Gündemi

  • Koruma fonları 24 ana emtia’da boğa yönlü alımlarını %6 azalttılar. Traderlar en fazla doğalgazda satış yaptılar %25, fiyatları da 2.4$/therm düşürdü. Bakırda da pozisyonları (net-uzunda) %33 düşürdüler.
  • Washington’da ICSID Vattenfall’ın Alman hükümetine nükleerden çıkış kararına dair açtığı davada ilk çeyrekte kararını verecek. Almanya’da elektrikli araba için 1 sene beklemek gerekiyor.
  • Electron, İngiltere menşeli ve enerjinin ebay’i olmak istiyor. Önemli bir not var “zor olan şey teknoloji değil, sektörün kabulü” ayrıca “İnsanlar hayal ettikleri kadar kompleks olmadığını söylüyor”
  • Oxford Energy’nin petrol fiyat yolu raporu modelleme ile her bir parçanın petrol fiyatlarına ne kadar etki yapacağını çıkarmış. 2017 yılı analizi güzel, Venezüella’nın etkisini çok yüksek görmüyor.
  • İngiltere’de de enerji tüketicilerini memnun etmek zor. 17000 enerji müşterisi ile 6 büyük ve 9 bağımsız tedarikçi sıralandırılmış. Yeni girenler zirvede, büyükler aşağılarda.
  • ABD kömür üretimi, ihracatı ve fiyatları 2017 yılında arttı. İhracatta, 2016’ya göre %58 artış ile 95 milyon ton bekleniyor, 2017 istatistikleri kesinleştiğinde. 31’i Asya’ya. Avrupa’ya 40. Astya ihracatının sebebi de Nisan 2017’de Avustralya’yı vuran Debbie Kasırgası..

Kaynak: http://barissanli.com/eak/

Kaynak: EPDK