E-Bülten
 
Sayı:18 - Haziran 2015
 
 
 
Enerji Depolama Derneği tarafından 27-29 Mayıs 2015 tarihlerinde ABD, Teksas’da düzenlenen Enerji Depolama Konferans ve Fuarı’nda sektör öncüleri enerji depolama sektörünü değerlendirdi.

Finans şirketi Generate Capital’de başkanlık görevini yürüten ve SunEdison şirketinin kurucu ortaklarından ve eski genel müdürü olarak tanınan Jigar Shah’ın konferansta yaptığı açılış konuşmasında, enerji depolama sektörünün bir zamanlar güneş enerjisinde olduğu gibi etkili bir çıkış yaptığını söyledi. Enerji Depolama Derneği Müdürü ise birçok önemli konuya değinen Shah’ın konuşmasını gerçekçi bulduğunu ifade etti.

Araştırma şirketi GTM Research’ün öngörülerine göre, ABD’nin enerji depolama sektörü sadece 2015 yılında yüzde 250 büyüme yaşayacak. 2019 yılına kadar kurulması beklenen 900 MW’lık enerji depolama sistemleri, 2014 yılına kadar sadece 100 MW’dan oluşuyordu.

Konferansın açılış konuşmasında Jigar Shah, enerji depolamanın hayatımızda olmasının sebebini değerlendirerek “Şebekeye sağladığı dengeye değil, Tesla Motors’un Kurucusu ve Genel Müdürü Elon Musk gibi kişiliklerin bulunmasına borçlu olduğumuzu söylemeliyim. Bu harika” dedi.

Enerji depolamanın bu kadar gündemde olması iyi olsa da, sanayinin enerji sorunlarını çözmesinden ve zafer ilan etmesinden önce, çözmesi gereken bir kaç büyük sorun bulunuyor. İlk olarak, güneş enerjisi ve enerji depolama sistemleri düşünüldüğü gibi en iyi dost olmayabilirler. Shah, enerji depolama ile yenilenebilir enerji kaynaklarını eşleştirmek ilk etapta doğru bir yöntem olarak algılanabildiğini fakat sanayinin bu konuya bel bağlamaması gerektiğini dile getirirken “Depolama sektörü eğer sırf güneş enerjisini desteklemek amaçlı çalışıyorsa, şimdiden işi bırakabilirler. Bu umutsuz” dedi.

Teknoloji geliştirici şirketlere seslenen Shah, yenilenebilir kaynaklarının entegrasyonuna odaklanmak yerine, talep ücreti düşürme ve voltaj kontrolü gibi kamu hizmeti ölçeğinde diğer güvenilir uygulamalara yönelmeleri gerektiğini ve bu alanda firmaların ciddi büyüme yaşamaya başladıklarını vurguladı.

Devletlerin de enerji depolamanın değerinin farkına vararak, teşvik mekanizmalarını başlattıklarını söyleyen Shah, bu konuda da aşılması gereken bir sorunun, değer belirlenmesi olduğunu belirtti. Konferansta sadece akü üzerine değil, aynı zamanda termal, sıkıştırılmış hava, pompajlı hidrolik üzerine çalışanlar da olduğunu belirten Shah, enerji depolama alanında hem finans kurumları hem de devlet teşvikleri açısından bir sınıflandırma yapılması gerektiğini söyledi.

Düzenleyici değişiklikleri de değerlendiren Shah, “Net ölçümün nasıl çalıştığını biliyorum. Fakat her sene değer artışı yaşanmıyor mu ve kamu hizmeti veren şirketlerinin her sene tarife değiştirmeye hakları yok mu?” dedi. Dinleyicilere birçok soru yönelten Shah, bunların cevaplarını kendisinin de veremediğini, ancak bu sektörde sanayinin büyüyüp gelişmesini ve finans çekmesini sağlamak için bu soruların acil bir şekilde çözümlenmesi gerektiğini vurguladı. Akülere biçilen kullanım süresini de sorgulayan Shah, 25 senenin ‘bayağı çılgın’ bir rakam olduğunu ifade etti.

Kaynak: renewableenergyworld.com

 
Dünya örneklerinde de olduğu gibi ülkemizde de regülatörün hedefi, regüle ettikleri piyasanın tüketici odaklı olması ile birlikte şirketlerin de sürdürülebilirlikleri üzerine kurulu bir yapının oluşturulmasıdır. Elektrik piyasasının regülasyonunda da Kanun’dan almış olduğu güç ile en önemli amaçları arasında enerjinin nihai tüketiciye kesintisiz ve kaliteli sunulmasına yöneliktir. Bu sebeple Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu tarafından 09.12.2013 tarihinde Elektrik Dağıtımı ve Perakende Satışına İlişkin Hizmet Kalitesi Yönetmeliği yayınlamıştır. 

İlgili yönetmelik çerçevesinde tüketicilerin elektrik kesintilerinden olumsuz etkilenmelerini önlemek amacı ile elektrik dağıtım şirketlerine kesinti süre ve sıklıkları hedefleri belirlenmiş olup bu bahisle tazminat ödeme yükümlülükleri getirilmiştir. Bunun yanı sıra dağıtım şirketlerinin gelir tavanlarını düşürücü nitelikte cezai uygulamalar da düzenlenmiştir. 

Söz konusu uygulama, 21. Yüzyıl Türkiye’sinde, tüketicilerin enerjiye sağlıklı ulaşımı için doğru bir uygulama olup genel anlamda ülkemizdeki en önemli handikaplarından birisi doğru ölçümlemelerin yapılamıyor olmasıdır. 

Diğer en önemli handikap ise, kaçak elektrik kullanımının oldukça yüksek olduğu bölgelerde elektrik dağıtım şirketlerinin tüketici odaklı bu teşvik mekanizması ile yine aynı tüketicinin kaçak elektrik kullanımı arasında sıkışıp kalmalarıdır. Kaçak elektrik kullanımı yüksek olan bölgelerde elektrik kesintilerinin büyük çoğunluğu kaçak elektrik kullanımından kaynaklanmaktadır. Yine ilgili yönetmelik çerçevesinde enerji kalitesinin arttırılmasına yönelik çalışmalarda da kaçak kullanımının yüksek olduğu dağıtım şirketlerinde enerji kalitesinin arttırılması ile kaçak kullanımın daha da arttığı gözlemlenmektedir. 

Görüldüğü gibi, kaçak kullanımın yüksek olduğu bölgelerde mevzuatın gerekliliklerini yerine getirmek oldukça zordur. 

Düzenleyici kurumun diğer teşvik esaslı mekanizması ise, Verimlilik Uygulaması ile verimsiz şirketlerin gelir tavanlarını düşürerek cezalandırmaktadır. Verimlilik Parametresi, Dağıtım Sistemi Gelirlerinin Düzenlenmesi Tebliğ’inde ‘Dağıtım lisansı sahibi tüzel kişinin verimliliğinin arttırılmasının teşvik edilmesi için; yurt içi ve yurt dışı benzer uygulamalardaki performanslar göz önüne alınarak gelir düzenlemesi kapsamında yüzde cinsinden belirlenen parametreyi’ şeklinde tanımlanmaktadır. Verimlilik Parametresi hesaplanmasında Veri Zarflama Analizi kullanılmaktadır. Veri Zarflama Analizi, benzer operasyonel süreçleri olan karar birimlerinin birbirleriyle kıyaslanarak göreceli olarak performanslarını ölçmeye yarayan kıyaslama yöntemidir. Literatürde bu yöntem birçok alanda olduğu gibi doğal tekel niteliği gösteren endüstrilerde de yaygın bir biçimde kullanılmaktadır. Veri Zarflama analizi firmaların performansına etki eden girdi ve çıktıların modele dahil edilerek göreceli olarak firma performanslarını ölçmektedir.

Veri Zarflama Analizi, homojen olan ve birbirleriyle kıyaslanan bu birimlerden etkinsiz olanları, etkin hale getirmek için performans artışına yönelik çözümler de sunmaktadır (Küçük A., Portföy Oluşturma ve Portföye Dahil Edilecek Hisse Senetlerinin Seçiminde ‘Veri Zarflama Analizi’, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007: 21) Veri Zarflama Analizinin en büyük yararlarından biri, etkin olmayan karar birimlerine performanslarını iyileştirebilmeleri için ulaşılabilir hedefler koymasıdır. Etkin olmayan karar birimlerinin, göreceli olarak etkin birimlerin uyguladığı yöntemleri uygulayarak aynı etkinlik düzeyine ulaşabilecekleri varsayılır (Bülbül S.- Akhisar İ., Türk Sigorta Şirketlerinin Etkinliğinin Veri Zarflama Analizi ile Araştırılması, VII. Ulusal Ekonometri ve İstatistik Sempozyumu, İstanbul Üniversitesi, İstanbul , 2005: 9) 

Çevresel faktörler karar birimlerinin etkinliklerini etkileyen ancak firmanın kontrolü altında olmayan faktörlerdir. Bu faktörler girdi değildir ve çıktı üretmede kullanılmazlar, ancak girdi ve çıktı düzeyini dışsal olarak etkilemektedirler. Bu nedenle çevresel faktörlerin çok iyi incelenerek modellere uygun değişkenlerin eklenmesi gerekmektedir. Bazı ölçülebilen çevresel faktörlere nüfus yoğunluğu, kişi başına düşen gelir, şebeke yoğunluğu; ölçülemeyen çevresel faktörlere ise mülkiyet yapısı ve faaliyet bölgesi örnek verilebilir.(Ertürk M., Efficiency Analysis of Turkish Natural Gas Distribution Companies by Using DEA Model, ODTÜ Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2009) Çevresel faktörler, firmanın kontrolü altında olmayan faktörler olup bu tür faktörlerle benzer özellik taşıyan şirketlerin kontrolünde de olmayan bir faktör de kayıp kaçak oranıdır. Zaten kayıp kaçak oranının yüksekliğinin en önemli sebepleri arasında, bölge hassasiyetleri, sosyoekonomik yapı ve kaçak kullanımın bir hak olduğu algısı gelmektedir.  Şirketler, tarife sistematiği içerisinde verimli olabilmek için maliyetleri kısmaya zorlanmakta buna karşılık kayıp kaçak kullanımın yüksekliği ile maliyetlerinin artışına engel olamamaktadır.  

Kayıp kaçak oranları Türkiye ortalamasının oldukça üzerinde olan bölgelerdeki dağıtım şirketlerinin görev ve sorumlulukları oldukça büyük olup ülke ekonomisine sağlayacakları katma değer düşünüldüğünde de önemi çok yüksek düzeydedir. Bu şirketlerin en önemli önceliği teknik ve teknik olmayan kayıpla mücadele olup özellikle teknik olmayan kayıp oranlarının düşürülmesidir. Bilinmektedir ki, dağıtım sisteminin iyileştirilmesi, yenilenmesi ve enerjinin kaliteli ve sürekli olarak nihai tüketiciye sunulması için bu bölgelerdeki öncelik teknik olmayan kayıpların azami seviyelere çekilerek sistemin rahatlatılmasıdır.  Teknik olmayan kayıp unsurunun varlığının sebepleri arasında, uzun yıllar süren alışkanlıklar, sosyal ve ekonomik sebepler gibi dağıtım şirketinin uhdesi dışında oluşan sebepler sıralanabilir. Tüm bu sebepleri bir anda ortadan kaldırmak oldukça zor olup Brezilya, Hindistan gibi örnek ülkeler incelendiğinde teknik olmayan kayıplarla mücadelenin uzun yıllar ve sabır isteyen bir süreç olduğu görülmektedir. 

Tüm bunların ışığında, bu bölgelerdeki dağıtım şirketleri teşvik esaslı tarife yapısının verimlilik ve kalite faktörü gibi uygulamaları ile teknik ve teknik olmayan kayıpla mücadele arasında sıkışıp kalmaktadır. Teknik ve teknik olmayan kayıpla mücadele için bu bölgelere her türlü desteğin sağlanarak bu oranlar makul seviyeye indirildikten sonra teşvik esaslı mekanizmanın parametrelerinin uygulanmaya başlanması kayıplarla mücadele etmeleri için yardımcı olacaktır.

Yelim Nur ŞİRİN
Elektrik Piyasası, Mevzuat ve Tarifeler Müdürü
VANGÖLÜ ELEKTRİK DAĞITIM A.Ş.

 


 

 

 

 

İspanya merkezli şirket Win Inertia, elektrik şebekelerini, enerji depolama çözümlerini ve güç elektroniğini, yaklaşık 1400 m2 alanda kurduğu inovatif laboratuvarda test edecek. Gelişkin Şebeke Laboratuvarı’nın Avrupa’da, elektrik şebekelerin, mikroşebekelerin ve enerji depolamanın, gerçek anlamda ve tam ölçekli senaryo ortamında test edilip tasdiklenebileceği referans laboratuvar olması bekleniyor.

Win Inertia’nın enerji depolama çözümlerini bir üst seviyeye taşımak için açtığı laboratuvar, şirketin ana merkezinin de bulunduğu İspanya’nın Sevilla ilinde kuruldu. 1400 m2 alana kurulan tesiste 8.8 MW kurulu güç, 1.65 MW devirdaim test kapasitesi ve çeşitli test imkanları sayesinde Avrupa’da referans laboratuvar olmayı hedefliyor. Sadece şirketin kendi teknolojileri yer alan tesiste,  yüksek güç testi ve mikroşebeke senaryo odaklı 2 ana test tezgahı bulunuyor. Şirketin hedefi, enerji depolama ve yüksek güç elektronik konvertörlerinin işlevselliği ve dinamiklerini herhangi bir senaryonun uygulanabileceği gerçek bir ortamda test edilerek, yüksek performans ve verimlilik sağlanması.

Enerji depolama sistemlerinin güvenilirliği ve dayanaklılığı hakkında fazla bilgi olmadığı için bunlar, mühendislik, tedarik ve inşaat şirketleri gibi, kamu hizmeti veren şirketler, bankalar ve devlet tarafından çok sıkı kurallarla karşılaşıyorlar. Fakat enerji depolama sistemlerinin üretim, iletim ortamında veya müşteriye yakın yerlerde şebekeye entegre edilerek, bir takım hizmetlerle şebeke dengesini ve esnekliğini artırabilir.

Enerji depolamanın yaygınlaşmasını sağlayacak anahtar açı ise, CAPEX/OPEX ve performans perspektifinden bakıldığında en uygun enerji depolama teknoloji karışımının seçimi ile en optimize çözüme ulaşılması. Ancak enerji depolama sistemlerinde hem veri hem de tecrübe eksikliği bulunuyor. Konu ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Win Inertia şirketinin kurucusu ve yöneticisi Eugenio Dominguez, “Enerji depolama pazarının, bu sistemlerin uygulamaya alınmadan önce işlemsel veri konusunda güvenilir geri bildirime ihtiyacı var. Ancak bu gibi laboratuvarlar bulunmadığından çok mümkün olmuyor” ifadelerini kullandı.

Kaynak: energystorage.org
 
 

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı’nın himayelerinde ve Enerji Piyasasi Düzenleme Kurumu’nun (EPDK) ev sahipliğinde 25-28 Mayıs tarihlerinde İstanbul’da düzenlenen 6. Dünya Enerji Düzenleyicileri Forum (6.WFER), birçok ülkeden düzenleyici yetkilileri ağırladı.

Danimarka’nın enerji düzenleyici kurumu (Energitilsynet) Başkanı Uffe Bundgaard Joergensen, Kanada, İtalya, ABD ve Yunanistan’da yapılan önceki forumları takip etmiş bir isim olarak İstanbul’da 6.’sı gerçekleştirilen forumu değerlendirdi.

6. WFER’e katılımı ile ilgili beklentilerini dile getiren Joergensen, diğer ülkelerin düzenleyici kurumlarının karşılaştıkları sorunları ve bunlara getirilen çözümleri, Danimarka’da yapılan düzenlemelerle karşılaştırmak ve tecrübe kazanmak için bu etkinliği önemsediğini söyledi. Ayrıca, hem Türkiye’de hem dünya genelinde düzenleyici kurumların gündeminde hangi konuların yer aldığının önemli olduğunu da kaydeden Joergensen, “Önceki iki forumda, özellikle 2009 yılında Yunanistan’da yapılan forumda, en önemli gündem maddesi Avrupa’ya doğal gaz tedariği ve Gazprom’un sorunlarıydı ve bu sıralarda zaten finansal bir kriz yaşanmaya başlanmıştı. Doğal gaz arz güvenliği en çok tartışılan konuydu. Daha sonra 2012 yılında Kanada’da yapılan forum daha da farklıydı. ABD de büyük oranda kendi enerjisini kendi sağlayabilecek duruma gelmişti ve bu sefer onların karşılaştıkları sorunlar diğer ülkelerden tamamen farklı bir hal aldı. Burada özellikle Avrupa ülkeleri, ABD’nin artık enerji arz güvenliği sorunu olmadığını ve bu konuda yalnız kaldıklarını anladılar ve beklentileri hayli değişti” dedi.

Bu sene Türkiye’de gündem maddesinin diğerlerinden fazlasıyla farklı olduğunu söyleyen Joergensen, bunu çok olumlu karşıladığını ifade ederek, ”Bu forumda en çok konuşulan konu, önümüzdeki senelerde yenilenebilir enerji kaynaklarının entegrasyonunun nasıl sağlanacağı oldu. Akıllı şebekeler gibi yeni teknolojilere ve tüketici gücünün artırılmasına çok önem veriliyor” diye konuştu.

Bugün elektrik dağıtım şirketlerinin en büyük sıkıntılarından birinin tarifelendirme olduğunu söyleyen Joergensen, bu işin tarihine bakıldığında tüketicilerin, nakledilen enerjinin miktarı kadar ödeme yaptığını hatırlatarak, şunları söyledi:

”İnsanlar çatılarına güneş panelleri yerleştirerek kendi enerjisini kendi üretmeye başladığında şebekeden elektrik alma ihtiyacı azalacak ve sadece güneş açmadığında şebekeden elektrik alacak. Bu ortamda eski usul tarifelendirme işe yaramayacak, onun yerine kapasite kullanımı üzerinden tarifelendirme yapılması gerekecek. Çünkü dağıtım şirketlerinin gelir kaynaklarından biri olan dağıtım bedeli, daha az elektrik dağıtımı yapıldığı için düşecek, ama aynı kapasiteyi yinede korumak zorundalar. O yüzden bu tarifelendirmenin değişmesi gerekiyor. Fakat bu konular çok yeni, ve Danimarka’da da öyle ama biz bu düzenlemeyi yaptık. Başka bir sorun ise, şimdiye kadar yapılan yenilenebilir enerji yatırımlarında, eski tarifelendirme modeli ve bunun ekonomik getirileri baz alındı. Yeni tarifelendirme modeline geçince birçok yenilenebilirlerin ekonomik tutarlılığı kayboluyor. Fakat dağıtım şirketlerinin gelir kaynağı daha az riskli hale geliyor ve bu da hem yatırımcılar açısından hemde altyapının gelişmesi açısından önemli. Bu tartışmaları ilk defa bir forumda duyuyorum ama duyumlarıma göre bu birçok ülkede yaşanan başlıca sorunlardan biri. Bugün ortak noktalarımızdan bir tanesi budur.”

Forumdan memnun olarak ayrıldığını ifade eden Joergensen, “Diğer ülkelerde hangi gelişmeler ve hangi kaygılar var. Danimarka’nın düzenlemeleri güncel konuları destekliyor mu bunları öğrenmek için geldim. Ama şunu söylemeliyim ki bu kişisel düşüncemdir, özellikle yenilenebilir kaynaklar ile yaşanan sorunları aşma konusunda, Danimarka’nın en öncü ülkelerden biri olduğunu düşünüyorum” ifadelerini kullandı.