E-Bülten
 
Sayı:25 - Temmuz 2015
 
 
 

Analistler 2014 yılına göre küresel bazda güneş enerjisi kurulumunda bu yıl yüzde 36’lık bir büyüme bekliyor ve 55 GW’lık kurulumun yarıdan fazlası Asya’da gerçekleşecek. Avrupa’da da artış bekleniyor.

Araştırma ve danışmalık hizmeti veren GTM Research tarafından en son yayımlanan “PV Demand Outlook 2015-2020 Exploring Risk in Downstream Solar Markets” raporunda, güneş sektörünün bu yıl 55 GW’lık büyüme ile olağanüstü bir yıl geçireceği belirtiliyor. 2015-2020 yılları arasında ise toplam küresel elektrik kapasitesinin yarısının güneşten oluşması bekleniyor.

Güneş sektöründe 2014 yılında sadece yüzde 2’lik büyüme yaşanmıştı. GTM analistleri bu yıl daha geniş çaplı bir büyümenin başladığına dair olumlu eğilimler gördüklerini belirtiyorlar. Asya Pasifik bölgesinde yaklaşık 30 GW’lık ek kapasite ve Çin’de de en az 14 GW’lık ek kapasite kurulması bekleniyor. Bu da tutucu bir senaryo göre çünkü Çin’in Ulusal Enerji İdaresi’nin büyüme hedefi 17 GW’ın üzerinde.

Avrupa’da 2015 yılında gerçekleşecek yeni kurulumlar küresel kurulumun yüzde 21’ini oluşturarak en düşük seviyede kalacak fakat 2016 yılında büyüme devam edecek. Analistlerin tahminlerine göre 2020 yılı itibariyle Avrupa’da yıllık 42 GW güneş fotovoltaik kurulacak ve bu da küresel pazarın yüzde 31’ine tekabül edecek.

ABD, yıldan yıla devam eden büyümesine 2015 yılında 8 GW kapasite ekleyerek Çin ve Japonya’dan sonra yüzde 14’lük pazar payı ile dünyanın üçüncü büyük güneş pazarı olacak.

Raporun yazarlarına göre güneş sanayisi, ekonomik değişimin parçası olarak politikalarda ani yükseliş ve düşüş yaşanan bir dönemin bitmesine eşlik edecek ve daha sürdürülebilir, maliyette rekabetçi bir manzarayla karşı karşıya olacak. Gelecekte daha piyasaya dayalı bir güneş fotovoltaik sanayisi göreceğiz ve sanayinin şekillenmesinde rol oynayacak yeni ülkeler de dahil olacak.

GTM güneş analisti Adam James’e göre büyümeye Çin’in iddialı Beş Yıllık Planı ve tarife garantisi öncülük edecek fakat üstel büyümeyi daha çeşitli küresel bir manzara sağlayacak.

Güneş sanayisinde derin bir değişimin önümüzdeki 5 yıl içerisinde Latin Amerika, Afrika ve Ortadoğu gibi gelişmekte olan bölgelerin, yıllık yüzde 1 düzeylerinde olan taleplerinin yüzde 17’ye kadar ulaşması ile birlikte gerçekleşeceği düşünülüyor. 2020 itibariyle dünyada yıllık 135 GW’lık ek güneş kapasite ekleneceği tahmin ediliyor.

Kaynak: pv-magazine.com
 

Güneş fotovoltaik ve aküler gelecekte şebekenin önemli bir parçası olacak. Ama hangi parçası? Ve hangi tür şebekede?

Şimdilik bu soruların cevabı belirsiz fakat bugün alınan kararlar şebekenin gelişimini belli bir yörüngeye sokacak ve bu rotayı gelecekte değiştirmek zor olacak. Belirlenen yörünge ve gelişmeler ise eyalet ve devletlerde farklı olacak.

Daha önce Rocky Mountains Institute (RMI) tarafından yayımlanan The Economics of Grid Defection (Şebekeden Ayrılmanın Ekonomisi) raporu ve bunu takip eden The Economics of Load Defection (Yük Kaçışının Ekonomisi) raporunda, dağıtık güneş artı akülü enerji depolama teknolojilerinin geleneksel kamu hizmeti veren şirket iş modelini, nerde, ne zaman ve nasıl zorlanacağı masaya yatırılmıştı.

Burada bu teknolojilerin tüketicilere ekonomik bir seçenek haline gelmesinin ne kadar vakit alacağı ve daha sonra da şebekeye nasıl dahil edileceği tartışılmıştı.  

Tüketicilerin şebekeden ayrılmalarını asla desteklemedik ve hatta şebekeden ayrılmanın hem tüketicilere hem de kamu hizmeti veren şirketlere uygun olmayan şartlar yaratacağını söyleyen ilk biz oluruz. Fakat bugün alınan kararlar elektrik sisteminin bu yörüngeye girmesine sebep olabilir.

Aksine, başka kararlar tüketicilerin dağıtık enerji kaynaklarını şebekeye entegre etmesini kolaylaştırabilir. Şuanda bir yol ayrımındayız ve karar vermenin zamanı geldi: Hangi tür elektrik şebekesi istiyoruz?

Seçenek dizisi

Tüketiciler tam şebeke hizmetinden tutun, tam şebeke bağımsızlığına kadar bir dizi seçenek ile karşı karşıyalar. Bu iki uç noktanın arasında bulunan seçenekler ise çok önemli. Güneş fotovoltaik ve akü fiyatlarının düşmesiyle birlikte tüketiciler kendi ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılayacak sistemlere yatırım yapacaklar. Tüketicilerin çoğu elektrik faturalarını düşürmek, elektriği daha kaliteli ve güçlü hale getirmek en önde gelen hedefler arasında.

Tüketiciler ile şebeke çıkarları karşı karşıya gelmek zorunda değil fakat ABD’nin genelinde bugün böyle bir durum söz konusu. Kamu hizmeti veren şirketlerin regülasyonu, daha fazla kurulum yaparak daha fazla para kazanmaları üzerine kurulu. Tüketiciler ise maliyetlerini düşürmeye teşvik ediliyorlar.

Eğer bu ikilik ele alınmaz ise daha kötü şeyler olacak: kamu hizmeti veren şirketler yeni altyapı yatırımlarına devam edecek ve tüketiciler maliyet düşürücü yeni teknolojilere dayalı yollara yönelmeye devam edecekler.

Yol ayrımı

Düşmekte olan güneş fotovoltaik ve enerji depolama bu yol ayrımını zorluyor. Her mali çeyrekte bu teknolojilerin maliyetleri düşüyor ve bu pazarlar aynı hızda büyüyor.
2014 yılında ABD’nin güneş pazarı bir önceki yıla göre yüzde 51 büyüdü ve bin 200 MW yeni güneş elektrik kapasitesi eklendi.

Şuan ki durumu koruyacak bir yol, bu yol eylemsiz takip edilebilir, sabit giderleri artırmak, müşteri ihraç fiyatlandırma veya yeteneğinin ortadan kaldırılması, ve büyük ölçekli merkezi santral üretimini artırmak.

Bu yolda fiyatlandırmalar, iş modelleri ve regülasyon ortamları beliriyor, yanlışlıkla tüketicilerin ihra
Down this road are pricing structures, business models and regulatory environments that inadvertently will favor customer adoption of non-exporting solar and self-consuming solar-plus-battery systems. These outdated models and defensive measures could lead us to grid defection for customers that are able, and a fragmented, higher-cost grid for everybody else.

Fortunately, there’s an alternative. Down the other road are pricing structures, business models and regulatory environments designed to integrate distributed energy resources such as solar PV and batteries — and their inherent costs and benefits — into the functioning of the grid.

In some contexts, solar PV and batteries can lower systemwide costs, contributing to the provision of reliable, resilient, flexible, low-carbon electricity supplies and enhanced customer choice. In this future, grid and customer-side resources work together as part of an integrated grid, with the potential to lower costs and improve the performance of the system to everyone’s benefit.

The design of these new systems will require experimentation, and there is no time to waste.

Building the grid of the future

Having determined the magnitude of the potential consequences as we did in our report on "The Economics of Load Defection," the important question now is how utilities, regulators, technology providers and customers might work together to create the new rate structures and business models we’ll need to build the integrated grid of the future — one that delivers value and affordability to customers and society.

Excitingly, some organizations in the electricity industry are beginning to consider these choices and the strategic implications they carry.

For example, New York’s Public Service Commission noted in their Reforming the Energy Vision Regulatory Policy Framework and Implementation plan order that:

Utilities, and this Commission, could respond [to the challenges facing the industry] by clinging to the traditional business model for as long as possible, relying on protective tariffs, regulatory delay, and other defenses against innovation.

Alternatively, we can identify and build regulatory, utility, and market models that create new value for consumers and support market entrants and this new form of intermodal competition — in other words, embrace the changes that are shaking the traditional system and turn them to New York’s economic and environmental advantage.
We decisively take the latter approach.

The stakes are high, both for societies that rely on low-cost and reliable electric power as the engine of economic growth and for the planet that needs a lower carbon-intensity fuel source if the worst effects of climate change are to be averted.
Given the time it will take to identify, demonstrate and scale effective solutions, there is no time to waste.

greenbiz.com

 


 

 

 

 

Orman ve Su İşleri Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü ve özel sektör tarafından, Türkiye'de işletmeye açılan Hidroelektrik Santrallerin (HES) ürettiği elektriğin 2015'in ilk 6 ayı itibarıyla ekonomiye katkısının 9,275 milyar lira olduğu belirtildi.

Açıklamada, bu yılın ilk 6 ayında enerji üretiminde fosil kaynakların payının yüzde 66,3, yenilenebilir enerji kaynaklarının payının yüzde 33,7, yenilenebilir kaynakların içinde HES'lerin payının ise yüzde 83 olduğu aktarıldı.

Bu dönemde üretilen 122,5 milyar kilovat saatlik enerjide en büyük payı 44 milyar kilovatsaatle doğal gaz ve LNG yakıtlarının aldığı ifade edilen açıklamada, kömür santrallerinden 33 milyar, HES'lerden ise 35 milyar kilovatsaat enerji üretildiği, kalan 10,5 milyarlık kısım ise rüzgar, jeotermal, biogaz ve diğer hammaddeler kullanılarak üretildiğine işaret edildi.

Açıklamada görüşlerine yer verilen Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, HES projelerini hayata geçirmenin bir zaruret olduğunu ifade etti.

İlk 6 aylık dönemde enerji ihtiyacının 3'te 2'sinin termik santrallerden üretilen enerjiden kaynaklandığını aktaran Eroğlu, bu enerjinin üretiminde kullanılan petrolün ve doğalgazın neredeyse tamamının ithal edildiğini vurguladı. Eroğlu, işletmeye alınan ve alınacak HES'ler ile enerji hammaddesi ithalatından kaynaklanan cari açığın da önüne geçildiğinin altını çizdi.

Türkiye'nin sahip olduğu hidroelektrik potansiyelini yeterince değerlendirmediğine dikkati çeken Eroğlu, "Potansiyeli değerlendirmek için çalışıyoruz. Avrupa ve Amerika bu potansiyelinin neredeyse yüzde yüze yakınını kullanırken Türkiye kullanamıyordu. Ülkemizin hidroelektrik üretim potansiyeli yılda 216 milyar kilovat saattir. Halihazırda geliştirilen potansiyel ise yılda 159 milyar kilovat saattir. Geliştirilen bu potansiyelimiz değişik safhalardaki toplam bin 401 projeden meydana gelmektedir" değerlendirmesinde bulundu.

Eroğlu, boşa akan suların gücünün ülke ekonomisine kazandırmak için enerji sektörüne yatırım yaptıklarını belirterek, "Bu yatırımlarla, bu senenin ilk 6 ayında ülke ekonomisine 9,275 milyar liralık katkı sağladık. Son 12 yılda, HES yatırımlarında yüzde 100'ün üzerinde bir artış sağladık. 2003'te 12,241 MW olan kurulu gücü 2015'te 25,148 MW'ye yükselttik. HES’lerin enerji üretimine katkısında da 3 kattan fazla artış imkanı sağladık" ifadesini kullandı.

İnşaatı devam eden baraj ve nehir tipi santrallerin 2017'ye kadar işletmeye alınacağını aktaran  Eroğlu, özel sektör ve DSİ tarafından işletmeye alınacak santrallerin toplam kurulu gücünün 7,017 MW,  yıllık enerji üretiminin ise 21,6 milyar kilovatsaat olduğunu vurguladı.
Eroğlu, bugüne kadar işletmeye alınan HES'lerin üretimiyle yılda yaklaşık 40 milyon ton karbondioksit salınımının engellendiğini kaydetti.

Kaynak: AA
 
 

Avrupa Komisyonu’nun yenilenebilir enerji hedefleri arasında bulunan Güneş fotovoltaik (FV) kurulum hedeflerine şimdiden ulaşıldığı kaydedildi. Genel olarak bakıldığında 2014 yılında Avrupa Birliği (AB) enerji tüketiminin yüzde 15.3’lük bölümünün yenilenebilir enerjiden gelmesi, bu alanda yapılan projeksiyonun da gerçekleştiği ve AB’nin 2020 hedeflerine ulaşması konusunda doğru yolda olduğu görülüyor.

Avrupa Komisyonu’nun iki yılda bir yayımlanan yenilenebilir enerji gelişme raporunun son versiyonunda, AB’nin 2020 hedeflerini yakalama konusunda doğru yolda ilerlediği ve bunun da yenilenebilir enerjinin yaygın olarak kabullenildiğinin bir göstergesi olduğu belirtiliyor.

Raporda ayrıca 25 üye ülkenin 2013/2014 ulusal hedeflerine ulaştıklarını, Bulgaristan, Estonya, Litvanya ile İsveç’in ise şimdiden 2020 hedeflerini yakaladıkları ifade ediliyor. Genel tabloya bakıldığında, İsviçre, Estonya, Danimarka, Almanya, İtalya, Litvanya, Romanya ve İsveç dahil, 19 ülkenin 2020 hedeflerini fazlasıyla aşmaları bekleniyor.

Raporda, hedeflerini yakalamakta zorlanan devletlerin özellikle diğer ülkelerle ortaklaşa çalışma yapmaları tavsiye ediliyor.

2013 yılında toplam yenilenebilir enerji üretiminin yüzde 10’u güneş enerjisinden oluşmuştu. Aynı yıl güneş enerjisinden üretilen elektrik biyogazı geçerek hidrolik ve rüzgardan sonra üçüncü büyük kaynak olarak yer almayı başarmıştı.

Kaynak: pv-magazine.com