E-Bülten
 
Sayı:26 - Temmuz 2015
 
 
 

Hindistan’ın Başbakanı Narendra Modi ve Hindistan kabinesi, ülkenin güneş hedefinin 2022 yılı itibariyle 5’e katlanarak 20 GW’dan 100 GW’a yükseltilmesini kabul etti. Bu hedefin yakalanması için yaklaşık 100 milyar dolar finansman gerekiyor.

Yeni kapasite mesken ve büyük ölçekli güneş projeleri arasında neredeyse yarı yarıya paylaştırılacak. Yaklaşık 40 GW enerji çatı kurulumlardan sağlanacak, 60 GW ise güneş tarlaları gibi şebekeye bağlı büyük ölçekli projelerden gelecek.

Devlet yetkililerinin yaptığı açıklamada, Hindistan’ın bu büyük hedefle en gelişmiş ülkeleri geçerek dünyanın en büyük yeşil enerji üreticilerinden biri olacağı belirtiliyor. Açıklamada, “Güneş enerjisi Hindistan’ın uzun vadeli enerji arz güvenliğine önemli fayda sağlayarak fosil yakıtlara bağımlılığını azaltabilir ve fosil yakıtların dış rezervler ile ekoloji üzerinde yarattığı zorlamayı azaltabilir” denildi.

2013 yılında Hindistan, şebekesine yaklaşık 1 GW kapasite ekleyerek, kümülatif kapasitesini ikiye katlamıştı. Bir buçuk yıl sonrasında, Hintli liderler güneş programına, daha iyi finansman sağlamak ve elektriksiz yaşayan 400 milyon vatandaşına elektrik vermek için daha fazla odaklanmaya başladılar. Şu anki enerji yetersizliği ve fosil yakıtlardan elde edilen elektrik maliyetlerinin artmasıyla birlikte, güneş ve diğer yenilenebilir enerji kaynakları daha çekici bir seçenek olmaya başladı.

Hindistan şehirlerinde yaşayan vatandaşlar dünyanın en kötü hava kirliliğine maruz kalıyorlar. Kamunun bu konuyla daha çok meşgul olmaya başlaması, hükümet ve devlet yetkililerini daha temiz ve sağlıklı yaşam koşullarını sağlamaları konusunda da zorlayacak.

Bu yıl uluslararası arenada iklim müzakerelerinin önemli bir yer almasına rağmen, Hindistan karbon salımının düşürülmesinden ziyade, yeşil enerji finansmanı sağlama konusuna daha fazla odaklanmayı tercih etti. Hint hükümeti bu hedefi doğrultusunda ikili ve uluslararası hibe kuruluşlarına ve Yeşil İklim Fonuna (Green Climate Fund) da başvurabilir. Karbon salımının düşürülmesi ilk hedefler arasında olmasa da 100 GW güneş kurulumu ile yaklaşık 170 milyon metrik ton karbondioksit salımı engellenmiş olacak.

Hindistan’ın mevcut 4.5 GW güneş kapasitesi bulunuyor. Hintli danışmanlık şirketi Bridge to India’nın yaptığı tahminlere göre, 2019 yılında 31 GW kurulumla ara hedefin yakalanması mümkün görünüyor. Yeni hedefe ulaşmak için ise 3 yıl içerisinde 70 GW’lık kurulum gerekiyor. Şirket, hükümetin yeni hedefini yakalayabilmesi için bazı zorlukları aşması gerektiğini belirtiyor. Bunlardan bazıları arazi almak, şebeke altyapısı ve finansman ile ilgili. Hükümetin 2022 yılı itibariyle 60 GW’lık büyük ölçekli güneş kurulumun gerçekleşmesi için 40 milyar borç alması gerekiyor. Bu finansmanın büyük bölümünün Dünya Bankası ve uluslararası güneş şirketlerinden gelmesi bekleniyor. Şirketin öngörülerine göre, Hindistan bu yıl güneş kurulumunda Almanya’yı geçecek ve Çin, Japonya, ABD ve Birleşik Krallık’tan sonra küresel pazarda ilk 5 ülke arasında olmayı başaracak.

Kaynak: thinkprogress.org
 

Güneş fotovoltaik ve aküler gelecekte şebekenin önemli bir parçası olacak. Ama hangi parçası? Ve hangi tür şebekede? Şimdilik bu soruların cevabı belirsiz fakat bugün alınan kararlar şebekenin gelişimini belli bir yörüngeye sokacak ve bu rotayı gelecekte değiştirmek zor olacak. Belirlenen yörünge ve gelişmeler ise eyalet ve devletlerde farklı olacak.

Daha önce Rocky Mountains Institute (RMI) tarafından yayımlanan The Economics of Grid Defection (Şebekeden Ayrılmanın Ekonomisi) raporu ve bunu takip eden The Economics of Load Defection (Yük Kaçışının Ekonomisi) raporunda, dağıtık güneş ve akülü enerji depolama teknolojilerinin, geleneksel kamu hizmeti veren şirket iş modelini, nerede, ne zaman ve nasıl zorlayacağı masaya yatırılmıştı. Ayrıca bu teknolojilerin tüketicilere ekonomik bir seçenek haline gelmesinin ne kadar vakit alacağı ve daha sonra da şebekeye nasıl dahil edileceği tartışılmıştı.  

RMI, tüketicilerin şebekeden ayrılmalarını asla desteklemedikleri ve hatta şebekeden ayrılmanın hem tüketicilere hem de kamu hizmeti veren şirketlere uygun olmayan şartlar yaratacağına, fakat bugün alınan kararların elektrik sisteminin bu yörüngeye girmesine sebep olabileceğine dikkat çekiliyor. Aksine, başka kararlar ile tüketicilerin dağıtık enerji kaynaklarını şebekeye entegre etmeleri kolaylaştırılabilir. Şu anda bir yol ayrımındayız ve karar vermenin zamanı geldi: Hangi tür elektrik şebekesi istiyoruz?

Seçenek dizisi

Tüketiciler tam şebeke hizmetinden tutun, tam şebeke bağımsızlığına kadar bir dizi seçenek ile karşı karşıyalar. Bu iki uç noktanın arasında bulunan seçenekler ise çok önemli. Güneş fotovoltaik ve akü fiyatlarının düşmesiyle birlikte tüketiciler kendi ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılayacak sistemlere yatırım yapacaklar. Tüketicilerin hedefleri arasında elektrik faturalarını düşürmek, elektriği daha kaliteli ve güçlü hale getirmek bulunuyor.

Tüketiciler ile şebeke çıkarları karşı karşıya gelmek zorunda değil fakat ABD’nin genelinde bugün böyle bir durum söz konusu. Kamu hizmeti veren şirketlerin regülasyonu, daha fazla kurulum yapılarak daha fazla para kazanılması düzeni üzerine kurulu. Tüketiciler ise maliyetlerini düşürmeye teşvik ediliyorlar.

Eğer bu ikilik ele alınmaz ise daha kötü şeyler olacak: Kamu hizmeti veren şirketler yeni altyapı yatırımlarına devam edecek ve tüketiciler maliyet düşürücü yeni teknolojilere dayalı yollara yönelmeye devam edecekler.

Yol ayrımı

Düşmekte olan güneş fotovoltaik ve enerji depolama bu yol ayrımını zorluyor. Her mali çeyrekte bu teknolojilerin maliyetleri düşüyor ve bu pazarlar aynı hızda büyüyor. 2014 yılında ABD’nin güneş pazarı bir önceki yıla göre yüzde 51 büyüdü ve bin 200 MW yeni güneş elektrik kapasitesi eklendi.

Şu anki durumu koruyacak bir yol, ki bu yol eylemsizlik ile takip edilebilir, sabit giderleri artırmak, müşteri ihraç fiyatlandırma veya yeteneğini ortadan kaldırmak ve büyük ölçekli merkezi santral üretimini artırmaktır.

Neyse ki alternatifler bulunuyor. Diğer yolda,  güneş fotovoltaik ve piller gibi dağıtık enerji kaynaklarını ve kendi içsel maliyetler ile faydalarını mevcut bir şebekeye entegre etmek için tasarlanmış fiyatlandırma yapıları, iş modelleri ve düzenleyici ortamlar bulunuyor.

Bazı bağlamlarda güneş fotovoltaik ve aküler, sistem çapında maliyetleri düşürerek, güvenilir, esnek ve düşük karbonlu elektrik temini ve gelişmiş müşteri seçimi sağlanmasına katkı sağlayabilir. Bu gelecekte entegre bir şebekede, maliyetlerin düşürülmesi ve herkesin yararına bir sistemin performansının artırılması için şebeke ve tüketici tarafının birlikte çalışması, yeni sistemlerin tasarımı konusunda deney yapılması ve bu konuda ise vakit kaybedilmemesi gerekir.

Geleceğin şebekesini inşa etmek

“The Economics of Load Defection” (Yük Kaçışının Ekonomisi) raporunda belirtildiği gibi potansiyel sonuçların boyutları belirlendikten sonra regülatörlerin, teknoloji tedarikçilerinin ve tüketicilerin, geleceğin entegreli şebekesini kurmak için birlikte çalışarak yeni bedel yapısı ve iş modellerini yapılandırmaları gerekiyor.

Elektrik sektöründe mevcut kurumlar, bu gibi seçenekleri göz önünde bulundurarak stratejik uygulamalarında değerlendirmeye başladılar bile. Mesela New York’un Kamu Hizmeti Komisyonu, Enerji Vizyonu Düzenleme Politika Çerçevesi ve Uygulama Reform planında;

“Kamu hizmeti veren şirketler ve bu Komisyon mümkün olduğu süre boyunca, koruyucu tarifeler, düzenleyici gecikmeler ve yenilik karşıtı savunma eylemleri gibi geleneksel iş modellerine tutunarak, endüstrinin karşılaştığı zorluklara cevap verilebilir.

Alternatif olarak, bu yeni çok türlü rekabet şeklini ve girişimcileri destekleyecek, tüketicilere değer sağlayacak yeni regülasyon, kamu hizmeti veren şirket ve pazar modellerini tespit edip geliştirilebilir. Diğer bir deyişle, geleneksel sistemi sallayan değişiklikleri kucaklayarak New York'un ekonomik ve çevresel avantajına çevrilebilir. Biz kararlılıkla ikinci yaklaşımı seçiyoruz.” ifadeleri yer alıyor.

Ekonominin büyüme gücünü destekleyen düşük maliyetli ve güvenilir elektrik ihtiyacının yanı sıra iklim değişikliğinin en kötü etkilerini azaltmak için daha düşük bir karbon yoğunluklu yakıt kaynağı ihtiyacının riske atılmaması gerekiyor. Etkin çözümlerin tanımlaması, ispat edilmesi ve ölçeklendirilmesinin uzun zaman alacağı göz önüne bulundurulduğunda, vakit kaybetmemek gerektiğini görüyoruz.

greenbiz.com

 


 

 

 

 

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Haziran 2015 sonu itibariyle Türkiye’nin elektrik kurulu gücü hakkında açıklamalarda bulundu. Enerji yatırımlarında 2015 yılının ilk 6 ayında hedeflenen seviyede ilerlediklerini dile getiren Yıldız “Bu yılın ilk yarısında yaklaşık 10 milyar liralık yatırımla 2 bin 84 MW yeni kurulu güç devreye girdi. Bu yeni kapasitenin neredeyse tamamının yenilenebilir kaynaklardan oluşması ayrıca memnuniyet verici” dedi. 2014 yılı sonunda 69 bin 520 MW olan Türkiye enerji kurulu gücü Haziran 2015 sonu itibarıyla yüzde 3 artışla 71 bin 605 MW değerine ulaştığını bildiren Yıldız, “Santral sayısı ise aynı dönemde yüzde 9,5 artışla bin 126’dan bin 234’e çıktı. Elektrik üretimi, geçtiğimiz yılın ilk 6 ayına oranla, bu yılın ilk 6 ayında yüzde 2,9 oranında arttı. Aynı dönemde elektrik tüketimi ise yüzde 2,5 oranında arttı. Haziran ayları baz alındığında ise, elektrik üretimi geçen yılın aynı ayına göre yüzde 1,4, tüketim ise yüzde 1.1 oranında arttı” açıklamalarında bulundu.

2015'in ilk 6 ayında 2 bin 84 megavatlık kapasite sisteme girdi. Sisteme giren enerji kaynakları arasında en fazla kapasite bin 413 megavat ile hidrolikten sağlandı. Hidrolik kaynakları 395 megavat ile rüzgar, 165 megavat ile termik takip etti. Lisanssız enerji kapsamında ise güneş, biyogaz, rüzgar ve kojenerasyon enerjisinden 85 megavat sisteme dahil edilirken, jeotermalde 26 megavatlık kapasite artışı gerçekleşti.

Türkiye Elektrik İletim A.Ş. (TEİAŞ) verilerine göre kurulu güç, Haziran sonu itibarıyla 71 bin 605 megavata ulaştı. Hidrolik enerji 25 bin 57 megavat ile toplam kurulu gücün yüzde 35'ini, doğalgaz ve sıvılaştırılmış doğalgaz 21 bin 571 megavat ile yüzde 30,1'ini ve kömür 14 bin 659 ile 20,5'ini oluşturdu.

Bu kaynakları 4 bin 673 megavat kapasite ile çok yakıtlı kaynaklar, 4 bin 25 megavat ile rüzgar enerjisi takip etti. Yenilenebilir enerji, atık, jeotermal ve güneş enerjisinden elde edilen kapasite haziran sonu itibarıyla 854 megavata ulaşırken, fuel oil, LPG, asfaltit ve nafta kaynakları 766 megavat ile kurulu gücün yüzde 1,1’ini oluşturdu.

Kaynak: AA

 
 

Hollanda’nın Den Bosch kentine yakın bir otoyolda bulunan ve Haziran ayında bir yıllık test sürecine başlanılan çevre kirliliği için kurulan iki ses bariyerlerinde güneşten enerji üretmenin ekonomik ve teknik fizibilite araştırmaları devam ediyor. Test sürecinde anahtar rolü “The luminescent solar concentrators” ya da kısaca LSC tekniği oynuyor. Eindhoven Üniversitesi’nden Michael Debije tarafından geliştirilen teknolojinin temeli hazırlanan renkli ses bariyerlerine dayanıyor.

Bu bariyerler ucuz fiyatlı şeffaf paneller ile güneş ışığını standart güneş panellerine yönlendiriyor ve böylece yüksek verimliliğe sahip enerji üretimi gerçekleştirilebiliyor. Farklı renk seçenekleriyle ortama olan uyumu kolaylaştıran ve birçok farklı uyarı amacıyla da kullanılabilen teknoloji, yönlendirme gücü sayesinde havanın bulutlu olması durumlarında dahi aktif olarak kullanılabiliyor.

Her birinin 5 metre genişliğe ve 4.5 metre yüksekliğe sahip olduğu belirtilen şeffaf panellerin, 1 km’lik bir kurulumla 50 evin ihtiyacını karşılayabilecek kadar elektrik üretebildiği belirtiliyor.

Kaynak: tue.nl