E-Bülten
 
Sayı:27 - Ağustos 2015
 
 
 
Lahana Kelebeği kanatlarını 17 derecelik açıda tutuyor ve bilimsel araştırmacıların deneyimlerine göre güneş panellerinin en verimli açısı da böyle.

Birleşik Krallık’ta bulunan Exeter Üniversitesi’nden bir grup bilim adamı, Lahana Kelebeği’nin ‘v’ biçimindeki duruşunu taklit ederek, güneş enerjisinin yüzde 50 arttığını kanıtladı. İşin sırrı ise 17 derecelik yatay açıda saklı.

Lahana Kelebeği’nin, diğer kelebekler ile karşılaştırıldığında, bulutlu günlerde daha çabuk uçuşa geçtiği biliniyor. Bu da haşaratların uçmak için kullandıkları kaslarını güneşten topladıkları enerji ile ısıtmaları açısından önemli. Lahana kelebeği ‘v’ biçimindeki duruşunu, uçuş için gerekli olan güneş enerjisini maksimize etmek için kullanıyor. Kelebeğin kanatlarındaki yapı ise güneş ışınlarının en verimli şekilde yansımasını sağlıyor. Kelebeğin uçuş yapabilmesi için kaslarının en uygun ısı oranına en hızlı şekilde ulaşması gerekiyor.

Exeter Üniversitesi’nde kelebek mimikrisi üzerine dünyanın önde gelen araştırmalarını yürüten Profesör Richard ffrench-Constant, Lahana Kelebeği’nin güneş enerjisi yakalama açısından uzaman olduğunu söyledi. Profesör Richard ffrench-Constant ve ekibi kelebeğin tasarımını taklit ederek güneş enerji üretiminde kullanılması için hafif ve reflektif bir materyal ürettiler.

Scientific Reports dergisinde yayımlanan araştırmayı değerlendiren Profesör Tapas Mallick, doğadaki modelleri inceleyip taklit ederek veya bunlardan ilham alarak insanların problemlerine çözüm getirmeyi amaçlayan bilim dalı olan ‘Biomimicry’nin mühendislik alanında yeni olmadığını, fakat bu tür araştırmanın ilk defa yapıldığını ve bu yöntemle düşük maliyetli enerji üretebileceklerini söyledi.

Kaynak: telegraph.co.uk
 
ABD merkezli uluslararası danışmanlık ve mühendislik şirketi Black & Veatch’e bağlı Black & Veatch Energy Genel Müdürü Dean Oskvig, verdiği röportajda enerjinin geleceği ile ilgili açıklamalarda bulundu. Oskvig, “Her türlü politika belirleyip yasa ve regülasyon yapabiliriz ama hiçbir hukuki sistem fizik kurallarını bozacak kadar güçlü değildir” dedi. Oskvig politika yapıcılarının, altyapının güçlendirilmesi, siber güvenlik ve dağıtık ile şebekeden bağımsız elektrik üretimi konularına odaklanmaları gerektiğini savundu. Pillerin 3-5 sene içerisinde rekabetçi olacağını, karbon yakalama ve depolamanın (CCS) teknik olarak güvenilir ancak pahalı olduğunu dile getiren Oskvig “Hiçbir ölçekte hızlı gelişeceğini sanmıyorum. Dağıtık enerji kaynakları ve şebekenin rekabet etmeleri gerekmiyor, birbirlerini tamamlayabilirler” açıklamalarında bulundu.

Politika yapıcıları ve endüstri liderlerinin, orta ve uzun vadede enerji talebini adaletli, güvenli ve sürdürülebilir bir şekilde karşılayabilmek adına ihtiyaç duyulan olağanüstü yatırımları mobilize etmek için neler yapmaları gerekiyor? ABD merkezli uluslararası danışmanlık ve mühendislik şirketi Black & Veatch’e bağlı Black & Veatch Energy Genel Müdürü Dean Oskvig, verdiği röportajda enerji sektöründeki 40 yıllık tecrübesine dayanan deneyimlerini sundu. Oskvig, orta ve uzun vadede enerji talebinin adaletli, güvenli ve sürdürülebilir bir şekilde karşılayabilmek – yani enerji dönüşümü için ihtiyaç duyulan 50 trilyon yatırımı mobilize etmek için politika yapıcılarının neler yapmaları gerektiğini, dönüşümün farklı ülkelerde nasıl ilerleyeceğini ve teknolojilerin fark yaratma açısından potansiyelini değerlendirdi.

Elektrik üretimi ve tüketimi başta olmak üzere, enerjide giderek hızlanan bir dönüşüme şahit oluyoruz. Sizce bu dönüşümün temel sağlayıcıları nelerdir?

Enerji tüketimine ve bu kapsamda üretimine yön veren nüfus, ekonomik faaliyetler ve regülasyondur. Mesela dünya nüfusu yılda 80 milyon kişi ile büyüyor ve kentleşme oldukça yoğun. Elektrikte yeni olan, yenilenebilir kaynakların entegrasyonu ve çift taraflı güç akımı ihtiyacıdır. Geçtiğimiz yüzyılda elektrik sistemimiz merkezi santral konseptine göre gelişti. Yenilenebilir enerjinin gelmesiyle birlikte insanlara kendileri için enerji üretme fırsatı sunulmaya başlandı ve bu kaynakların şebekeye entegre edilmesi konusunda ihtiyaç doğdu.

Kuzey Amerika’da diğer bir önemli gelişme kaya gazı devrimi. Bu doğal gaz fiyatlarını düşürdü - doğal gazın birincil kaynak olarak büyük bir bölümü elektrik üretiminde kullanılıyor.  Kuzey Amerika’nın farklı yerlere LNG ihraç etmesiyle birlikte kaya gazı doğal gaz ekonomisini dünya genelinde değiştirecektir.

Enerji dönüşümü sanayileşmiş ve gelişmekte olan ülkelerde nasıl gelişecek?

Sanayileşmiş ülkeler ile gelişmekte olan ekonomilerin farklı güdü ve bağlamları vardır. Sanayileşmiş ülkelerde ekonomik büyüme, yüksek hane halkı geliri ve eski altyapısı vardır. Bu yüzden sanayileşmiş ülkelerde etkinlik sağlama, enerji verimliliği ve esneklik konularına odaklanılır. Gelişmekte olan ekonomilerde yüksek ekonomik büyüme ön plandadır fakat hane halkı geliri düşüktür ve burada karşılaşılan zorluk kapasite talebidir. World Energy Council’in son Üç Önermeli Durum Raporu’nda (Trilemma Report), iklim değişikliği bağlamında enerji eşitliği, enerji güvenliği ve çevresel sürdürülebilirlik üçlüsünün sağlanması açısından bölgesel farklılıklar ve öncelikler masaya yatırılıyor. Mesela Avrupa’da güncel konu verimlilik ve düşük karbonlu enerjidir. Kuzey Amerika’da ise inovasyon, teknolojinin yaygın kullanımı ve gazdır. Sahra Altı Afrika’da yenilenebilir kaynakların ve gazın değerlendirilerek, geleneksel şebekenin ötesinde talebi karşılanmasıdır. 

Enerji eşitliği, enerji güvenliği ve çevresel sürdürülebilirlik üçlüsünün dengelenmesi ve küresel sıcaklığın 2°C üzerine yükselmemesi için 50 trilyon dolarlık yatırım yapılması öngörülüyor. Aslında yatırım için iyi fırsatlar aranıyor, fakat regülasyon başta olmak üzere belirsizlik olursa yatırımlar gerçekleşmeyecektir.

Politika yapıcılarının bu ölçekte bir yatırımın temelini hazırlamak için ne yapmaları gerekiyor?

Politika yapıcıları her şeyin temelini bilim ve matematikle desteklemelidir. Çünkü hepimiz politika belirleyip yasa ve regülasyon yapabiliriz ama hiçbir hukuki sistem fizik kurallarını bozacak kadar güçlü değildir. Bu yüzen matematik ve bilim ile başlamak, ekonomiyi anlamak ve yukarıda belirttiğim üçlüyü dengelemek gerekir.
Ben Dünya Enerji Konseyi (World Energy Council)’nin Jaz ve Semfoni senaryolarını da beğeniyorum. Senaryo düşünmek, imkanların sınırlarını belirler ve karar verme sürecini destekler. Dünya Enerji Konseyi’nin gözlem yayını Issues Monitor’a baktığınızda enerji liderlerinin farklı enerji bileşenleri hakkında kaygılarını görebilirsiniz.

Telekom, otomasyon ve veri analizi gelişmeleri, kamu hizmeti veren şirketler ile müşteri etkileşimini nasıl değiştiriyor? Ve yere göğe sığdırılmayan “akıllı şehirler” konseptinin gerçekleşmesi ne kadar sürecek?

Üretim payları değişiyor ve daha dağıtık hale geliyor. Bu yüzden enerji kaynaklarının yönetim, koordinasyon ve kontrolünü sağlayan araçların da değişmesi lazımdır. Veri analizi, çok fazla veri toplayabildiğimiz için önemli. Bunu kullanmamız gerekiyor. Analiz bu süreci iki düzeyde etkiliyor: Şebeke maliyetleri ile dayanıklılığı en iyi şekilde yönetmek ve sürdürülebilir hedefleri yakalamaktır. İkincisi ise talep yanıtı programları ve üretimde tüketici katılımı ile sahiplerinin varlıklarını nasıl yönetileceği konusudur.

Akıllı şehirler büyük resme bakıldığında hayat kalitesi ve yüksek oranda kentleşme konularına yoğunlaşıyor. Söylediğim gibi yıllık 80 milyon yeni insan geliyor dünyaya ve kentleşme oranı git gide artıyor. Böylece akıllı şehirlere daha fazla ihtiyaç duyuluyor. Zamanlaması ise şehirden şehre fark gösterecek. Başlamak için yeterli teknolojimiz bulunuyor.

Son yılda siber güvenlik konusunda artan kaygılar var. Tehditler en iyi şekilde nasıl yönetilecek?

Kısa bir süre önce Washington’da, ana konuları arasında siber güvenlik olan bir CEO Forumu’na katıldım. Enerji liderlerinin yönetmeleri gereken operasyonel ve mali açıdan sayısız kaygıları var. Risk ve değişimi yönetmenin stratejik bir yolu, bekleyip sonraki olacakları izlemektir. Ancak siber güvenlik konusunda bunu yapamazsınız çünkü sürekli sisteminize girmeye ve sorun yaratmaya çalışan insanlar var. CEO Forumu’nda bulunan üst düzey uzmanların söylemlerine göre, siber saldırıyı düzenleyenler, insanlar farkına varmaya başladıktan muhtemelen 200 gün önce sisteme zaten girmişlerdir. Önlem alma konusunda hiçbir zaman memnun olmamalısın çünkü karşı taraf kendini yenilemek için sürekli çalışıyor.

Enerji uzmanlarını meşgul eden diğer konulardan bir tanesi de altyapı esnekliği. Özellikle terör saldırıları ve iklim değişikliği ile ilgili tehditlerin belirlenmesi için yeterli vakit ayrılıyor mu?

Geçmişte sistemlerin tasarımı ve inşası esneklik yerine dirençlilik üzerine kuruluydu. Şimdi daha çok esnekliğe odaklanılmaya başlandı. Bir terslik yaşandığında sistemi yeniden hızlı bir şekilde toparlamak ihtiyacı ile alakalı. ABD’de yaşanan Sandy fırtınası kamu hizmeti veren şirketler için bir uyarı oldu ve şirketler sistemi daha çabuk toparlamak için gerekli önlemleri almaya başladılar. Yeteri kadar önlem alıyor muyuz? Aslında daha fazlasını yapabiliriz. Regülatörlerin ve politika yapıcıların buna ilişkin yatırımları bağdaştırmaları gerekiyor.

Kaya gazı devrimi, ABD’nin elektrik üretimi yakıt payında değişikliğe neden oldu. Aynı zamanda ABD Çevre Koruma Ajansı, elektrik santrallerinin karbon salımı ile ilgili yeni kurallar üzerinde çalışıyor. ABD’nin elektrik üretimi yakıt payının gelişimini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Enerji Enformasyon İdaresi’nin öngörülerine göre 2040 yılında elektrik üretiminin yüzde 34’ü kömürden sağlanacak. 2013 yılında bu rakam yüzde 39 olarak kaydedildi. Gazın yüzde 27’den yüzde 31’e çıkması planlanıyor. Nükleerin yüzde 19’dan yüzde 16’ya düşecek. Yenilenebilir ise yüzde 13’den yüzde 18’e çıkacak.

Bizde kendi senaryomuzu ürettik. Fiyatların gelişimine bağlı olarak 2040 yılında elektrik üretiminin yarısı gazdan kaynaklanabilir. Kömür yüzde 9’a kadar düşebilir ve hidrolik santralleri yenilenebilir kaynaklardan sayarsak bunlar üretimin yüzde 17-18’ini oluşturabilir. Nükleer ise yüzde 15-16’da kalır.

Elektrik sanayisini etkileyebilecek iki tane teknoloji var. Pil depolama ve karbon yakalama ve depolama (CCS). Bunların yaygınlaşması ne kadar çabuk olur?

Pil depolamanın elektrik sanayisine etkisi büyük olacaktır. Ancak şu anki fiyatlar gösteriyor ki bu yakın zamanda olmayacak. Bu konuda ciddi Ar-Ge çalışmaları var. 3-5 yıl içerisinde pil teknolojisi diğer enerji kaynakları ile rekabetçi olacak. Bu süre içinde pilot projeler göreceğiz.

CCS’in teknik uygulanabilirliği kanıtlandı. Ancak inşa ve operasyonel maliyetleri çok fazla. Hiçbir ölçekte hızlı gelişeceğini sanmıyorum. Karbonda vergi veya fiyat belirlendiğinde daha fazla görebileceğiz. Ancak gelişmiş ülkelerde CCS, maliyetlerinden dolayı sahiplenilmiyor.  Biz bunları tasarlayıp inşa etmeyi çok isteriz.

Dağıtık ve şebekeden bağımsız üretimin artacağı görünüyor. Bunun hangi hızda gerçekleşmesini bekliyorsunuz?

Bu sektörde 40 yıldır bulunuyorum ve bu süre boyunca üç tane dağıtık kaynak dalgası gördük. Dalgalar her defasında kıyıya vurduğunda düzleşti. Bu kez daha farklı olduğunu düşünüyorum çünkü ardındaki güdüler farklı. Şu anda iki yönlü güç akımını bağdaştıracak teknolojimiz var, doğal gaz fiyatları düştü ve mikro türbinlerin yaygın kullanımı ile yakıt hücrelerinin uygulanabilirliği arttı. Temel olarak insanların şebekeye bağlı kalacaklarını düşünüyorum.

Bunu bir fırsat olarak düşünebiliriz ve düşünülenlerin tam aksine bazı geleneksel kamu hizmeti veren şirketler bu fırsatı kullanıyorlar. Şimdiye kadar şebekeye bağlanmış olsa da dağıtık üretim tam anlamıyla şebekeyle bütünleşmedi. Dağıtık üretim ile şebekenin karşı karşıya gelmeleri gerekmiyor, birbirini tamamlayabilirler. Bunun için de işbirliği şart.

Enterkonnekte kurallar, iletişim protokolleri ve teknolojilerin senkronize olması gerekiyor çünkü bunlar sistemin işlemesi, güvenirliği ve güç kalitesini etkiliyor.

Kaynak: worldenergyfocus.org

 
Danimarka uzun zamandır rüzgar enerji üretiminde liderlik pozisyonunu koruyor fakat son zamanlarda ülkede rüzgardan elektrik üretim miktarı ciddi rakamlara yükseldi. Son zamanlarda internet sayfalarında şaşırtıcı istatistik içeren ilginç manşetler verilmeye başlandı: Danimarka elektrik ihtiyacının yüzde 140’ını rüzgardan giderdi.

Bu tabii büyük bir başarı ve dünyada birçok şehir ve eyalette yüzde yüz yenilenebilir enerji hedefleri bulunuyor, fakat bu hedeflere ulaşmak yakın zamanda mümkün görünmüyor.

Peki, Danimarka bu hedefe ulaştı mı? Cevabı evet. Ve hayır.

İşin doğrusu, Danimarka elektrik ihtiyacının yüzde 140’ını yenilenebilir enerjiden sağladı fakat bu rakam çok kısıtlı bir zaman içerisinde yakalanıyor. Mesela 10 Temmuz tarihinde saat 03.00’da, rüzgarın normalinden daha etkili, tüketimin de normalinden daha düşük olduğu bir vakitte gerçekleşiyor. Ancak bu zaman diliminin birkaç saat gibi daha uzun sürdüğü vakitler de oluyor.  Burada daha enteresan ve önemli olan, Danimarka’nın arta kalan elektriğinin tamamını Norveç ve Almanya gibi komşu ülkelere ihraç edebilmesi.

Rüzgar enerjisinin değişkenliğini öne sürerek yenilenebilir kaynaklarını desteklemeyen kesimlere, son zamanlarda Avrupa’da sınırlar ötesi iletim hatlarının kurulması ve enerji depolama teknolojilerinin geliştirilmesi, yenilenebilir kaynaklarının elektrik sistemine çok az aksama ile entegre edilebileceğini gösteriyor.

Cleantechnica tarafından Norveç hidrolik santrallerinin, Avrupa’nın yeşil enerji depolama ihtiyacını karşılayabilmesi açısından Norveçli araştırmacıların bir model üzerine çalıştıklarına dair makale yayımlanmıştı. Ülkenin enerji sistemini devasa bir sanal pil haline getirmek için çalışmalar yapılıyor.

Böyle bir depolama kapasitesine yakın zaman içerisinde ihtiyaç duyulacak aslında.  Danimarka’da her sene gerçekleşen kapasite artışı gösteriyor ki, ülkenin kendi belirlediği 2020 yılı elektrik hedefinde bulunan yüzde 50 yenilenebilir enerji oranını yakalayacak.

Diğer ülkelerin de artık bu oranları yakalamaları gerekiyor ancak yolumuz çok uzun.

Kaynak: mnn.com
 
 
Türkiye genelinde tüketilen elektrik 30 Temmuz 2015 Perşembe günü 867 milyon 551 bin kilovatsaate yükselirken, tüm zamanların rekoru kırılmış oldu.
 
Türkiye genelinde tüketilen elektrik 30 Temmuz 2015 Perşembe günü 867 milyon 551 bin kilovatsaate yükselirken, Temmuz ayının son haftasında iki kez en yüksek seviyesine ulaşan elektrik tüketiminde tüm zamanların rekoru kırılmış oldu.

Türkiye Elektrik İletim A.Ş.’nin günlük tüketim verilerine göre, 30 Temmuz 2015 Perşembe günü 867 milyon 551 milyon kilovatsaat elektrik tüketildi. Günün en yüksek tüketimi, saat 14.20’de, 43.289 ani puant ile gerçekleşti.

26 Ağustos 2014’te 826 milyon 19 bin kilovatsaati bulan elektrik tüketimi, 28 Temmuz 2015 Salı günü 855 milyon 327 bin kilovatsaate, 29 Temmuz 2015 Çarşamba gün ise 866 milyona 653 bin kilovatsaate yükselerek üst üste iki gün rekor kırmıştı.

30 Temmuz 2015 Perşembe günü tüketilen elektriğin yüzde 41,5’i doğalgaz ve sıvılaştırılmış doğalgaz santrallerinden, yüzde 28,3’ü hidrolik kaynaklardan, yüzde 15,1’i ithal kömürden üretilirken, taş kömürünün oranı yüzde 10,6’da kaldı.

Temmuz ayı içerisindeki en düşük tüketim ise 537 milyon 560 kilovatsaat ile 17 Temmuz Cuma günü gerçekleşmişti.

Kaynak: AA