ABD merkezli uluslararası danışmanlık ve mühendislik şirketi Black & Veatch’e bağlı Black & Veatch Energy Genel Müdürü Dean Oskvig, verdiği röportajda enerjinin geleceği ile ilgili açıklamalarda bulundu. Oskvig, “Her türlü politika belirleyip yasa ve regülasyon yapabiliriz ama hiçbir hukuki sistem fizik kurallarını bozacak kadar güçlü değildir” dedi. Oskvig politika yapıcılarının, altyapının güçlendirilmesi, siber güvenlik ve dağıtık ile şebekeden bağımsız elektrik üretimi konularına odaklanmaları gerektiğini savundu. Pillerin 3-5 sene içerisinde rekabetçi olacağını, karbon yakalama ve depolamanın (CCS) teknik olarak güvenilir ancak pahalı olduğunu dile getiren Oskvig “Hiçbir ölçekte hızlı gelişeceğini sanmıyorum. Dağıtık enerji kaynakları ve şebekenin rekabet etmeleri gerekmiyor, birbirlerini tamamlayabilirler” açıklamalarında bulundu.
Politika yapıcıları ve endüstri liderlerinin, orta ve uzun vadede enerji talebini adaletli, güvenli ve sürdürülebilir bir şekilde karşılayabilmek adına ihtiyaç duyulan olağanüstü yatırımları mobilize etmek için neler yapmaları gerekiyor? ABD merkezli uluslararası danışmanlık ve mühendislik şirketi Black & Veatch’e bağlı Black & Veatch Energy Genel Müdürü Dean Oskvig, verdiği röportajda enerji sektöründeki 40 yıllık tecrübesine dayanan deneyimlerini sundu. Oskvig, orta ve uzun vadede enerji talebinin adaletli, güvenli ve sürdürülebilir bir şekilde karşılayabilmek – yani enerji dönüşümü için ihtiyaç duyulan 50 trilyon yatırımı mobilize etmek için politika yapıcılarının neler yapmaları gerektiğini, dönüşümün farklı ülkelerde nasıl ilerleyeceğini ve teknolojilerin fark yaratma açısından potansiyelini değerlendirdi.
Elektrik üretimi ve tüketimi başta olmak üzere, enerjide giderek hızlanan bir dönüşüme şahit oluyoruz. Sizce bu dönüşümün temel sağlayıcıları nelerdir?
Enerji tüketimine ve bu kapsamda üretimine yön veren nüfus, ekonomik faaliyetler ve regülasyondur. Mesela dünya nüfusu yılda 80 milyon kişi ile büyüyor ve kentleşme oldukça yoğun. Elektrikte yeni olan, yenilenebilir kaynakların entegrasyonu ve çift taraflı güç akımı ihtiyacıdır. Geçtiğimiz yüzyılda elektrik sistemimiz merkezi santral konseptine göre gelişti. Yenilenebilir enerjinin gelmesiyle birlikte insanlara kendileri için enerji üretme fırsatı sunulmaya başlandı ve bu kaynakların şebekeye entegre edilmesi konusunda ihtiyaç doğdu.
Kuzey Amerika’da diğer bir önemli gelişme kaya gazı devrimi. Bu doğal gaz fiyatlarını düşürdü - doğal gazın birincil kaynak olarak büyük bir bölümü elektrik üretiminde kullanılıyor. Kuzey Amerika’nın farklı yerlere LNG ihraç etmesiyle birlikte kaya gazı doğal gaz ekonomisini dünya genelinde değiştirecektir.
Enerji dönüşümü sanayileşmiş ve gelişmekte olan ülkelerde nasıl gelişecek?
Sanayileşmiş ülkeler ile gelişmekte olan ekonomilerin farklı güdü ve bağlamları vardır. Sanayileşmiş ülkelerde ekonomik büyüme, yüksek hane halkı geliri ve eski altyapısı vardır. Bu yüzden sanayileşmiş ülkelerde etkinlik sağlama, enerji verimliliği ve esneklik konularına odaklanılır. Gelişmekte olan ekonomilerde yüksek ekonomik büyüme ön plandadır fakat hane halkı geliri düşüktür ve burada karşılaşılan zorluk kapasite talebidir. World Energy Council’in son Üç Önermeli Durum Raporu’nda (Trilemma Report), iklim değişikliği bağlamında enerji eşitliği, enerji güvenliği ve çevresel sürdürülebilirlik üçlüsünün sağlanması açısından bölgesel farklılıklar ve öncelikler masaya yatırılıyor. Mesela Avrupa’da güncel konu verimlilik ve düşük karbonlu enerjidir. Kuzey Amerika’da ise inovasyon, teknolojinin yaygın kullanımı ve gazdır. Sahra Altı Afrika’da yenilenebilir kaynakların ve gazın değerlendirilerek, geleneksel şebekenin ötesinde talebi karşılanmasıdır.
Enerji eşitliği, enerji güvenliği ve çevresel sürdürülebilirlik üçlüsünün dengelenmesi ve küresel sıcaklığın 2°C üzerine yükselmemesi için 50 trilyon dolarlık yatırım yapılması öngörülüyor. Aslında yatırım için iyi fırsatlar aranıyor, fakat regülasyon başta olmak üzere belirsizlik olursa yatırımlar gerçekleşmeyecektir.
Politika yapıcılarının bu ölçekte bir yatırımın temelini hazırlamak için ne yapmaları gerekiyor?
Politika yapıcıları her şeyin temelini bilim ve matematikle desteklemelidir. Çünkü hepimiz politika belirleyip yasa ve regülasyon yapabiliriz ama hiçbir hukuki sistem fizik kurallarını bozacak kadar güçlü değildir. Bu yüzen matematik ve bilim ile başlamak, ekonomiyi anlamak ve yukarıda belirttiğim üçlüyü dengelemek gerekir.
Ben Dünya Enerji Konseyi (World Energy Council)’nin Jaz ve Semfoni senaryolarını da beğeniyorum. Senaryo düşünmek, imkanların sınırlarını belirler ve karar verme sürecini destekler. Dünya Enerji Konseyi’nin gözlem yayını Issues Monitor’a baktığınızda enerji liderlerinin farklı enerji bileşenleri hakkında kaygılarını görebilirsiniz.
Telekom, otomasyon ve veri analizi gelişmeleri, kamu hizmeti veren şirketler ile müşteri etkileşimini nasıl değiştiriyor? Ve yere göğe sığdırılmayan “akıllı şehirler” konseptinin gerçekleşmesi ne kadar sürecek?
Üretim payları değişiyor ve daha dağıtık hale geliyor. Bu yüzden enerji kaynaklarının yönetim, koordinasyon ve kontrolünü sağlayan araçların da değişmesi lazımdır. Veri analizi, çok fazla veri toplayabildiğimiz için önemli. Bunu kullanmamız gerekiyor. Analiz bu süreci iki düzeyde etkiliyor: Şebeke maliyetleri ile dayanıklılığı en iyi şekilde yönetmek ve sürdürülebilir hedefleri yakalamaktır. İkincisi ise talep yanıtı programları ve üretimde tüketici katılımı ile sahiplerinin varlıklarını nasıl yönetileceği konusudur.
Akıllı şehirler büyük resme bakıldığında hayat kalitesi ve yüksek oranda kentleşme konularına yoğunlaşıyor. Söylediğim gibi yıllık 80 milyon yeni insan geliyor dünyaya ve kentleşme oranı git gide artıyor. Böylece akıllı şehirlere daha fazla ihtiyaç duyuluyor. Zamanlaması ise şehirden şehre fark gösterecek. Başlamak için yeterli teknolojimiz bulunuyor.
Son yılda siber güvenlik konusunda artan kaygılar var. Tehditler en iyi şekilde nasıl yönetilecek?
Kısa bir süre önce Washington’da, ana konuları arasında siber güvenlik olan bir CEO Forumu’na katıldım. Enerji liderlerinin yönetmeleri gereken operasyonel ve mali açıdan sayısız kaygıları var. Risk ve değişimi yönetmenin stratejik bir yolu, bekleyip sonraki olacakları izlemektir. Ancak siber güvenlik konusunda bunu yapamazsınız çünkü sürekli sisteminize girmeye ve sorun yaratmaya çalışan insanlar var. CEO Forumu’nda bulunan üst düzey uzmanların söylemlerine göre, siber saldırıyı düzenleyenler, insanlar farkına varmaya başladıktan muhtemelen 200 gün önce sisteme zaten girmişlerdir. Önlem alma konusunda hiçbir zaman memnun olmamalısın çünkü karşı taraf kendini yenilemek için sürekli çalışıyor.
Enerji uzmanlarını meşgul eden diğer konulardan bir tanesi de altyapı esnekliği. Özellikle terör saldırıları ve iklim değişikliği ile ilgili tehditlerin belirlenmesi için yeterli vakit ayrılıyor mu?
Geçmişte sistemlerin tasarımı ve inşası esneklik yerine dirençlilik üzerine kuruluydu. Şimdi daha çok esnekliğe odaklanılmaya başlandı. Bir terslik yaşandığında sistemi yeniden hızlı bir şekilde toparlamak ihtiyacı ile alakalı. ABD’de yaşanan Sandy fırtınası kamu hizmeti veren şirketler için bir uyarı oldu ve şirketler sistemi daha çabuk toparlamak için gerekli önlemleri almaya başladılar. Yeteri kadar önlem alıyor muyuz? Aslında daha fazlasını yapabiliriz. Regülatörlerin ve politika yapıcıların buna ilişkin yatırımları bağdaştırmaları gerekiyor.
Kaya gazı devrimi, ABD’nin elektrik üretimi yakıt payında değişikliğe neden oldu. Aynı zamanda ABD Çevre Koruma Ajansı, elektrik santrallerinin karbon salımı ile ilgili yeni kurallar üzerinde çalışıyor. ABD’nin elektrik üretimi yakıt payının gelişimini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Enerji Enformasyon İdaresi’nin öngörülerine göre 2040 yılında elektrik üretiminin yüzde 34’ü kömürden sağlanacak. 2013 yılında bu rakam yüzde 39 olarak kaydedildi. Gazın yüzde 27’den yüzde 31’e çıkması planlanıyor. Nükleerin yüzde 19’dan yüzde 16’ya düşecek. Yenilenebilir ise yüzde 13’den yüzde 18’e çıkacak.
Bizde kendi senaryomuzu ürettik. Fiyatların gelişimine bağlı olarak 2040 yılında elektrik üretiminin yarısı gazdan kaynaklanabilir. Kömür yüzde 9’a kadar düşebilir ve hidrolik santralleri yenilenebilir kaynaklardan sayarsak bunlar üretimin yüzde 17-18’ini oluşturabilir. Nükleer ise yüzde 15-16’da kalır.
Elektrik sanayisini etkileyebilecek iki tane teknoloji var. Pil depolama ve karbon yakalama ve depolama (CCS). Bunların yaygınlaşması ne kadar çabuk olur?
Pil depolamanın elektrik sanayisine etkisi büyük olacaktır. Ancak şu anki fiyatlar gösteriyor ki bu yakın zamanda olmayacak. Bu konuda ciddi Ar-Ge çalışmaları var. 3-5 yıl içerisinde pil teknolojisi diğer enerji kaynakları ile rekabetçi olacak. Bu süre içinde pilot projeler göreceğiz.
CCS’in teknik uygulanabilirliği kanıtlandı. Ancak inşa ve operasyonel maliyetleri çok fazla. Hiçbir ölçekte hızlı gelişeceğini sanmıyorum. Karbonda vergi veya fiyat belirlendiğinde daha fazla görebileceğiz. Ancak gelişmiş ülkelerde CCS, maliyetlerinden dolayı sahiplenilmiyor. Biz bunları tasarlayıp inşa etmeyi çok isteriz.
Dağıtık ve şebekeden bağımsız üretimin artacağı görünüyor. Bunun hangi hızda gerçekleşmesini bekliyorsunuz?
Bu sektörde 40 yıldır bulunuyorum ve bu süre boyunca üç tane dağıtık kaynak dalgası gördük. Dalgalar her defasında kıyıya vurduğunda düzleşti. Bu kez daha farklı olduğunu düşünüyorum çünkü ardındaki güdüler farklı. Şu anda iki yönlü güç akımını bağdaştıracak teknolojimiz var, doğal gaz fiyatları düştü ve mikro türbinlerin yaygın kullanımı ile yakıt hücrelerinin uygulanabilirliği arttı. Temel olarak insanların şebekeye bağlı kalacaklarını düşünüyorum.
Bunu bir fırsat olarak düşünebiliriz ve düşünülenlerin tam aksine bazı geleneksel kamu hizmeti veren şirketler bu fırsatı kullanıyorlar. Şimdiye kadar şebekeye bağlanmış olsa da dağıtık üretim tam anlamıyla şebekeyle bütünleşmedi. Dağıtık üretim ile şebekenin karşı karşıya gelmeleri gerekmiyor, birbirini tamamlayabilirler. Bunun için de işbirliği şart.
Enterkonnekte kurallar, iletişim protokolleri ve teknolojilerin senkronize olması gerekiyor çünkü bunlar sistemin işlemesi, güvenirliği ve güç kalitesini etkiliyor.
Kaynak: worldenergyfocus.org
|