E-Bülten
 
Sayı:3 / Şubat 2015
 
 
 

2025 yılında dünyanın ilk karbonsuz başkenti olma hedefini taşıyan Danimarka’nın başkenti Kopenhag’da, sokak aydınlatmalarından kaynaklanan karbon salımını düşürmek için önemli bir çalışma başlatıldı. Danimarka Teknik Üniversitesi’ne bağlı, Danimarka Sokak Aydınlatma Labaratuvarı tarafından başlatılan pilot çalışma kapsamında şehirdeki 9 km’lik bir yola 280 adet LED lamba direği dikildi.

İnternet altyapısına da bağlanan ve her birine ayrı bir IP adresi atanan bu direklerdeki çeşitli sensörler aracılığı ile bölgedeki hava kalitesi, ses, hava koşulları ve UV radyasyonu gibi 50 ayrı faktör, 10 ayrı yönetim sistemi ile izlenecek. Aynı zamanda direklerdeki hareket sensörleri sayesinde lambalar yalnızca bir insan veya araç geçtiği zaman çalışacak.

Dünyanın ilk karbonsuz başkenti olma planına göre başkentin karbon salımı 2015 yılına kadar %20’ye düşürülecek ve bu hedefe ulaşmak için belirlenmiş 50 eylem planına göre hareket edilecek. Eylem planına göre girişimlerden bir tanesi yeni bir jeotermal elektrik santrali geliştirmek olacak ve jeotermal ısı üretimi % 600 artırılacak. Böyle bir proje şehre yaklaşık 183,33 milyon dolara mal olacak.

Kaynak: yesilekonomi.com

  Özellikle son bir yıl içerisinde ülkemizde yaşanan iş kazalarından sonra kazaları önlemek için çeşitli önlemler ve görüşler konuşuldu. Ancak belirtilen önlemlerin hayata geçirilmesi ve önlemlerin sürekliliğinin sağlanması için hayati derecede önemli ve gerekli olan bir kavram üzerinde daha fazla konuşulması gerekiyor. Bu kavram, devletin (düzenleyici kuruluşların), işverenlerin, yöneticilerin, mühendislerin, çalışanların ama esasında tüm paydaşların davranışlarını tetikleyen “güvenlik kültürü”.

Güvenlik kültürü en kısa anlatımla güvenli davranışların bir alışkanlık veya bir yaşam biçimi haline gelmesi demektir. Aslında bu tanımda anlatılmak istenen “pozitif güvenlik kültürü”.  Bir başka ifadeyle iş sağlığı ve güvenliği (İSG) açısından kabul gören ortak doğruların organizasyondaki herkes tarafından benimsenmesi ve uygulanması. Negatif güvenlik kültürü ise insanların var olan riskleri “risk” olarak görmediği, görse bile önemsemediği, boş verdiği veya riskler karşısında kendine aşırı güven duyduğu ve çoğunlukla  “biz hep böyle yapıyoruz”, “bana bir şey olmaz” cümleleriyle karşımıza çıkan bir anlayış.

Peki negatif güvenlik kültüründen pozitif güvenlik kültürüne giden yolculuk nasıl bir yolculuk? Bu soruyu en güzel açıklayan çalışmalardan birisi Dupont Bradley Eğrisi. Bradley Eğrisi, Şekil.1 de görüldüğü üzere negatif güvenlik kültüründen pozitif güvenlik kültürüne doğru giden 4 aşamayı açıklamaktadır:

1.Reaktif (Tepkisel) Aşama
İnsanlar sorumluluk almazlar ve kazaların olacağını kabullenmişlerdir. Bu aşamada iş sağlığı ve güvenliği sadece iş güvenliği uzmanlarına delege edilmiştir, yöneticiler İSG ile ilgili konularda kararlılığa sahip değildir. Herhangi bir ölümlü iş kazası olduğunda herkes üzülür, kazaya sebep olan konularda önlemler konuşulur, ancak kazaları önlemek için sistematik çalışmalar yapılmaz, zaman geçtikçe organizasyondaki İSG algısı zayıflar, tekrar bir ölümlü iş kazası olduğunda algı tekrar yükselir. Bu aşamada daha çok insanların olaylar karşısındaki doğal içgüdüleri söz konusudur.
 
2.Bağımlı Aşama
Çalışanlar bu aşamada İSG’yi kurallara uymak olarak algılarlar. Kaza oranları düşer ve yönetim “insanlar sadece kurallara uyarsa güvenli bir iş ortamı sağlanır” düşüncesine inanırlar. Yönetimin İSG konusunda kararlılığı ve adanmışlığı tamdır. Görev, yetki ve sorumluluklar ile kurallar belirlenmiştir, İSG ile ilgili hedefler belirlenir ve takip edilir, çalışanların kurallara uyup uymadıklarını denetlemek için gözetim sistemi oluşturulmuştur ve eğitimler verilmektedir. Kısacası bu aşamada çalışanlar kurallara bağımlıdır, kurallar doğru belirlendiği için ve çalışanlar kurallara uygun çalışmak zorunda oldukları için güvenli bir çalışma ortamı sağlanmaktadır. Kurallar veya prosedürler olmazsa veya yönetim gözetim- kontrol sistemini kaldırırsa çalışanlar tehlikeli davranışlar sergileyebilirler.

3.Bağımsız Aşama
Çalışanlar kendi kendilerine İSG ile ilgili sorumluluk alırlar, insanlar İSG’nin kişisel bir konu olduğuna ve kendi davranışlarıyla fark oluşturacaklarına inanırlar. Bu anlayış da kaza oranlarını düşürür. Bu aşamada insanlar İSG’yi içselleştirmiştir ve İSG’yi kişisel bir değer olarak görürler. İnsanların İSG bilgi ve bilinç düzeyleri yüksektir, güvenli davranışlar alışkanlık haline gelmiştir, yönetimin adanmışlığıyla birlikte çalışanların İSG konusundaki adanmışlıkları ve kararlılıkları da çok yüksek düzeydedir. Çalışanlar İSG kurallarına sadece kural oldukları için değil bu kuralların kendi hayatlarını kurtaracağını bildikleri için uyarlar.

4.Birbirine Bağımlı Aşama
Çalışanlar İSG’yi hem kendileri hem de ekip arkadaşları-çalışma arkadaşları- açısından düşünürler ve bu doğrultuda sorumluluk alırlar. Çalışanlar düşük İSG standartlarını ve risk almayı kabul etmezler, aktif olarak çalışma arkadaşlarıyla bu bakış açısı hakkında konuşurlar, onları ikna etmeye çalışırlar ve sıfır zarara ancak grup olarak aynı anlayışa sahip olurlarsa ulaşabileceklerine inanırlar. Bu aşamada çalışanlar sadece kendilerinin değil ekip arkadaşlarının da İSG kurallarına uygun çalışıp çalışmadığına dikkat eder ve uygunsuzluk gördüklerinde ekip arkadaşlarını uyararak/ikna ederek onların davranışlarını düzeltir. Kısacası bu aşamayı İSG’nin zirve noktası-nirvanası- olarak düşünebiliriz. 

Bir örnekle açıklamak gerekirse; insanların ceza aldıktan sonra veya emniyet kemerinin önemini anladıkları bir kazadan sonra araçlarında emniyet kemerlerini geçici bir süre takmaları tepkisel aşamada, her zaman trafik polisinin olduğunu bildiğiniz yerlere yaklaşırken emniyet kemerini takmanız bağımlı aşamada,  trafik polisinden ve trafik kurallarından bağımsız olarak kendi iradenizle emniyet kemeri takmanız bağımsız aşamada, kendinizle birlikte aracınızın ön ve arka koltuklarında seyahat eden insanlara da emniyet kemeri takmalarını söylemeniz ve taktırmanız ise birbirine bağımlı aşamada beklenen davranışlardır.

Sizce biz Bradley eğrisinin neresindeyiz?

Savaş Seloğlu
İş Sağlığı ve Güvenliği Müdürü
EnerjiSA Dağıtım

 
 
Çatıya güneş paneli kurdurmak maliyet açısından düşüşe geçti. ABD Ulusal Yenilenebilir Enerji Laboratuarı açıklamalarına göre, güneş enerjisi fiyatları ülke genelinde 2013 yılında %19 iken bu rakam 2014 yılında %12’e gerileyerek bir düşüş yaşadı. Bugün fiyatların 2010 yılı ile kıyaslandığında %59 daha düşük olduğu belirtiliyor.

Kamuoyunda güneş enerjisiyle ilgili hala maliyetli olduğu ve sadece yüksek gelirli insanların bu sistemi evlerine kurdurabildikleri yolunda görüşler hakim. Bu görüşler şuan için doğruları yansıtmasa da birkaç seneye kadar güneş enerjisinin diğer kaynaklardan daha ucuz olup, kendini kanıtlayacağı öngörülüyor.

Deutsche Bank’ın 2014 yılı Ekim ayında yayımladığı raporuna göre ABD’de 47 eyalet 2016 yılına kadar güneş için “şebeke eşitliği” (Çatılara kurulan güneş panelleri maliyetinin şebeke gücü maliyetine eşit ya da daha az maliyetli olması)’ne ulaşacak. Devlet, güneş enerjisi kullanımının gelişmesi için konutlarının çatısına güneş enerjisi paneli kurduranlara %30 vergi kredisi imkanı sağlıyor. Bu kapsamda, %10’luk vergi kredisinin bile 36 eyaletin şebeke eşitliğine ulaşmasını sağlayabileceği söyleniyor.

Tahminlerin çok dalgalı bir piyasada yapıldığı belirtilirken, tedarikçilerin düzenleyici kurumları, evde kurulan güneş panellerine daha fazla vergi konma konusunda ikna edebileceği ve piyasadaki gelişmeleri farklı yönlere çekilebileceği belirtiliyor.

Kaynak: fastcoexist.com
 
 

Avrupa Rüzgar Enerjisi Birliği’nin (EWEA) verilerine göre Türkiye, 2014’te Avrupa’da yeni rüzgar yatırımlarının yüzde 6,3’ünü gerçekleştirdi. Türkiye’nin kurulu rüzgar enerjisi kapasitesi geçen yıl yüzde 27 artışla 3 bin 763 megavata ulaştı.

Toplam kurulu kapasitede Avrupa’da 10’uncu sıradaki yerini koruyan Türkiye, geçen yıl rüzgar enerjisine yeni yatırımlarda Almanya, İngiltere, İsveç ve Fransa’nın ardından 5’inci sırayı aldı. EWEA’nın yıllık raporuna göre Avrupa’da 2014’te kurulu rüzgar gücü yüzde 10,5 artışla 134 gigavata yükseldi.

Almanya’nın 39,2 gigavat kurulu kapasite ile Avrupa lideri olduğu rüzgar enerjisinde 23 gigavatla İspanya, 12,4 gigavatla İngiltere, 9,3 gigavatla Fransa, 8,7 gigavatla İtalya, 5,4 gigavatla İsveç, 4,9 gigavatla Portekiz, 4,8 gigavatla Danimarka, 3,8 gigavatla Polonya ve Türkiye ilk 10’u oluşturdu.

Rüzgar enerjisinde geçen yıl dünya genelinde ilave kapasite artışında 50 gigavata ulaşılarak rekor kırılırken toplam kurulu kapasite 370 gigavata yaklaştı. Çin’in 114,8 gigavat, ABD’nin 65,9 gigavatla, Almanya’nın 39,2 gigavatla ilk üçte yer aldığı listede Türkiye 3,8 gigavatla 16’ncı sırada bulunuyor.

Dünya Rüzgar Enerjisi Birliği, 2014 sonu itibariyle küresel elektrik talebinin yaklaşık yüzde 5’inin rüzgardan sağlandığını belirtiyor.

Kaynak: dunyabulteni.net