E-Bülten
 
Sayı:34 - Eylül 2015
 
 
 
Büyük veri, sensörler, cep telefonları ve akıllı şebekeler gibi yeni teknolojiler, şehirlerin faaliyetlerini değiştirmeye başladı.

Artık şehirler insanlara pratik bir şekilde park bulamalarını, trafik sıkışıklığından kaçmalarını ve acil durumlarda hızlıca yardıma ulaşmalarını sağlamak için teknolojik gelişmelerden faydalanıyor.

Bazı şehirler ise bu konuda çok akıllı projeler geliştirerek şehir hayatının ne kadar güzel olabileceğini gösterme konusunda öncülük etmeyi hedefliyor.

Rio de Janeiro her şeyi gerçek zamanlı izliyor


Rio şehrinde yaşananların gerçek zamanlı izlenilebilmesi için “Rio Operasyon Merkezi”ni kuruldu. Merkez ilk başta hava durumlarının takip edilebilmesi ve olumsuz hava şartlarında daha hızlı önlem alınabilmesi için kurulmuştu. Ancak şuanda merkez, acil önlem alınması gereken diğer olayları da izliyor. Böylece sahilde yaşanan olağanüstü bir durum, ciddi bir trafik kazası veya spor faaliyetlerinde yaşanan olumsuzluklarda daha hızlı önlem alınabiliyor.

Hamburg limanında cep telefonu uygulamaları kullanıyor



Hamburg limanında yıllık yaklaşık 25 milyon konteyner idare ediliyor. Bu miktarda nakliyat maalesef sorunsuz yapılamıyor. Kamyonlar yüklerini boşaltabilmek için neredeyse zamanlarının yarısını terminalde bekleyerek geçiriyor. Limanda bu yüzden “geofencing” adlı bir teknoloji kullanılıyor. Söz konusu teknoloji aslında bir sanal çevre ölçer ve cep telefonu uygulaması yardımıyla kullanılıyor. Kamyonlara verilen mobil cihaz yerlerini tespit ediyor ve yüklerini boşaltmaları için en yakın alanlara yönlendiriyor. Nakliyatçılara cep telefonundan ödeme yapma imkanı da sunuluyor.

San Fransisco ücretsiz elektrikli araç şarj istasyonları sunuyor


San Francisco şehrinde yaşayan insanlara birçok akıllı projeler sunuluyor. Bunların arasında en iyi olarak görülen projelerden bir tanesi de kısa süreliğine de olsa ücretsiz sunulan elektrikli araç şarj istasyonları.

Los Angeles’ta park etmek artık daha kolay



Hangi şehirde yaşarsan yaşa, bir yerde park sorunu yaşanmaması mümkün değil. Los Angeles’ta akıllı park konsepti kullanılıyor. Park yerlerine yerleştirilen sensörler sayesinde bunlar cep telefonu uygulamalarıyla iletişim kuruyor ve sürücülere nerede boş park yerleri bulunduğuna dair bilgi veriyor. Hatta sürücüler park ödemelerini cep telefonları üzerinden yapıyor.

New York’ta akıllı taksilere akıllı cep telefonları ile ödeme yapılıyor



Şehrin Taksi ve Limuzin Komisyonu (TLC) tarafından başlatılan ve yazılımın geliştirilmesi sağlanan projeyle taksi ödemelerinin cep telefonu üzerinden yapılmasına olanak verildi. 

Washington’da silah seslerinin saptanması için akıllı teknoloji kullanılıyor



Washington şehri “shotspotter” adlı teknolojiyi kullanmaya başlayan ilk şehir olarak kayda geçti. Ses sensörleri ağından oluşan sistem, ateşin nereden açıldığını saptıyor ve polise anında haber veriyor. Teknoloji Washington’dan sonra birçok şehirde kullanılmaya başlandı.

Amsterdam’da akıllı caddede akıllı alışveriş



Amsterdam da akıllı projeleriyle ünlü başka bir şehir. Akıllı projelerden bir tanesi Climate Street yani İklim Caddesi ve burada yeşil alışveriş imkanı sunuluyor. Caddede sürdürülebilir aydınlatma sistemleri, daha fazla toplu taşıma durakları ve güneş enerjisiyle çöp sıkıştıran kutular bulunuyor. Misafirlerine yeşil alışveriş yapma imkanı sunulurken mağaza sahipleri de elektrik tasarrufu sağlayacak teknolojilerden faydalanıyorlar.

Kaynak : businessinsider.com
 
Avrupa’nın rüzgar sanayisindeki öngörülen büyüme önümüzdeki 15 yılda önemli derecede yavaşlayacak. Avrupa Rüzgar Enerjisi Birliği (EWEA) tarafından yapılan açıklamaya göre bu yavaşlama bölgede iklim ve enerji politikalarında yaşanan değişikliklerden dolayı yaşanacak.

Avrupa Rüzgar Enerjisi Birliği Avrupa sanayisinin 2030 yılına kadar beklenen elektrik üretim kapasite artışının yüzde 20’sini kesti. Böylece 2030 yılına kadar toplam kurulumun 400 GW olması beklenirken bu rakam 320 GW’a düşürüldü.

Eylül ayı içerisinde Avrupa Rüzgar Enerjisi Birliği tarafından bir rapor halinde sunulan bilgiler Avrupa Birliği’nin emisyon ticaret sistemini değiştirme ile elektrik piyasasını gözden geçirme ve yenilenebilir için yeni hedefler koyma kararının ardından yayımlandı. Politikacılar enerji arz güvenliği konusuna odaklandıkları için sera gazı salınımını azaltma konusundaki beklentilerini kesmek zorunda kaldılar.

Ancak politikalarda yapılan değişikliklerin etkileri belki de yıllar içinde belli olmayacak ve bu da yatırımcıları zor durumda bırakacak. Avrupa Rüzgar Enerjisi Birliği raporunda “Uzun vadeli görünürlük ve çerçevelerin sabit kalması rüzgar enerji kurumları için büyük önem taşıyor. Söz konusu denge kurulamazsa rüzgar enerji potansiyelinin tamamından faydalanılması mümkün değil. Buna bazı gelişmekte olan ekonomilerde şahit olduk” denildi. Yine de sektörü pozitif değerlendirdiklerini belirten EWEA yetkilisi Oliver Joy, şu anki kurulumun 2030 yılına kadar iki misline ulaşacağını öngördüklerini belirtti. Büyümede öngörülen yavaşlamada ayrıca ekonomide beklenen yavaşlama ve elektrikte beklenen talep düşüşünün de etkisi olduğunu söyledi.

Avrupa Rüzgar Enerjisi Birliği’ne göre Avrupa’nın rüzgar enerji kurulumları 2030 yılı itibarıyla 474 milyar avro değerinde olacak ve sektörde 334 bin direkt veya dolaylı istihdam yaratılacak.

Kaynak : renewableenergyworld.com

 

İşletmeler, akıllı şebekeyi korumak için güvenliği sağlamanın yollarını yeniden gözden geçirmeleri gerekiyor.

Dünya gittikçe yüksek bağlantılı hale gelmeye başladı ve artık dizüstü bilgisayarlar, cep telefonları, çevrimdışı cihazlar gibi geleneksel bilişim teknolojileri bu bağlantıların sadece bir kısmını oluşturuyor. Ağ uzmanı Cisco tarafından yapılan öngörülere göre, şuan yaşanan eğilime bakıldığında, 2015 yılında ağ bağlantılı cihazların 15 milyara yani dünya nüfusunun iki misli olan bir rakama ulaşması bekleniyor.

Bağlantıların artması, enerji verimliliği ihtiyacını da beraberinde getiriyor ve akıllı şebeke konsepti bu ihtiyaç doğrultusunda doğuyor. Akıllı şebeke konseptinde bilişim teknolojileri kullanılarak, hem tüketici tarafı hem kamu hizmeti veren şirketlerin davranışsal bilgileri otomatik bir şekilde toplanılıyor ve elektrik üretim ile dağıtımı daha verimli, güvenli, ekonomik ve sürdürülebilir hale getiriliyor. Ancak bu bağlantılar yüksek enerji tüketimi ile birlikte daha yüksek güvenlik risklerini beraberinde getirebiliyor.

Yüksek bağlantı yüksek güvenlik tehditlerini beraberinde getiriyor

Akıllı şebeke konsepti faydalarını göstermeye başladı, mesela ABD’de 2012 yılında Sandy kasırgası yaşadığında elektrik kesintilerinde mikro şebekeler devreye alınmıştı ve bunların önüne geçilmişti. Ancak bu şebekelerin siber saldırgan veya teröristler tarafından ele geçirilebileceği korkusu giderek artıyor. Üstelik Birleşik Krallık’ta sadece tek merkezi bir şebeke sistemi oluşturulması yatkınlığı göz önünde bulundurulduğunda, tek bir saldırının bölgeyi elektriksiz bırakılabileceği bu endişeyi daha da büyütüyor.

Akıllı şebeke konseptinin yaygınlaşmamasının en büyük nedenleri güvenlik ve gizlilik olarak görülüyor. Güvenlik ve gizlilik sadece şebekede değil, şebekeye bağlanan bütün cihazlarda ve bunun hem fiziki hem sanal ortamda sağlanması gerekiyor.

Zihniyetin değişmesi gerekiyor

Bilişim teknolojileri sistemleri, yazıcı gibi diğer çevrimdışı cihazlardan farklı olarak görülüyor ve çoğu zaman çevrimdışı cihazlarda yeteri kadar güvenlik sağlanmıyor. Çevrimdışı cihazlar daha zararsız görülüyorlar ancak saldırganlar bunların üzerinden de şebekeye erişebiliyorlar. İşletmelerin güvenlik tedbirleri internet bağlantılı cihazları değil, tüm işyerini kapsamak zorunda ve bu da yazıcıları, telefon sistemleri, aydınlatma ve hatta klima sistemlerini dahil ediliyor.

Bilgisayar sistemleri üzerinden yapılan saldırıların dışında, 2010 yılında İran’ın nükleer tesislerine saldırı düzenlemek için oluşturulan Stuxnet gibi kötü amaçlı yazılımlar kullanılarak akıllı şebekelere saldırı düzenlenebileceği endişesi de bulunuyor.

ABD’de akıllı şebeke işletmecilerine yapılan düzenli saldırılar duyuruluyor ancak bu Birleşik Krallık için geçerli değil. Bu, saldırıların yapılmadığı anlamına gelmiyor. Veri ihlal bildirimlerine akıllı şebekelerin de dahil edilmesi ve insanların bu konu üzerinde daha çok tartışması gerekiyor.

Kaynak : theguardian.com

 
 

Bu yıl Kanada’da gerçekleştirilen “Yenilenebilir Şehirler Küresel Öğrenme Forumu”nda ‘Ulaşımı elektriklendirmek’ başlıklı panel düzenlendi. Elektrikli araç alıcıları ve potansiyel alıcılar üzerinde 10 yıldır araştırma yapan Simon Fraser Üniversitesi Profesörü Jonn Axsen, elektrikli araç devrimini görebilmemiz için neler yapılması gerektiğini açıkladı.

Prof. Axsen, kendisi gibi birçok araba üreticilerinin de tercih ettiği hibrit türü arabaların şuanda kullanıcılar tarafından tercih edildiğini dile getiriyor. Bunların tam elektrikli arabaya geçiş öncesi iyi bir alternatif olduğunu söyleyen Prof. Axsen bu geçişin birçoğunun düşündüğü gibi uzun sürmeyeceğini ve hibrit araçların tam elektrikli araçlarının bazı faydalarını ortadan kaldırdığını söyledi. Kullanıcıların 5 sene sonrasında ne tür bir araç tercih edeceklerini öngörmenin çok zor olduğunu, bunu kendilerinin de bilmediklerini kaydeden Prof. Axsen, elektrikli araçların daha geniş çaplı kullanılmamasının nedenlerini sıraladı.

İlk başta araç kullanıcılarında bir aşinalık eksikliği bulunuyor. Hatta birçoğu hibrit ve tam elektrikli araç arasındaki farkı bilmiyor ve bu yüzden insanlara bu konuda bir tercih sorusu yöneltmek doğru değil.

Diğer önemli bir bariyer, araç kullanıcılarının evde veya evlerinin yakınlarında bir elektrikli şarj istasyonunun bulunmaması olarak görülüyor. Üçüncü bariyerin ise çeşit eksikliği olduğu değerlendiriliyor. İnsanlar istediği marka, renk veya modelde elektrikli araç alamıyorlarsa bu tür araçları tercih etmeleri de zorlaşıyor. Özellikle zengin pazarlar olan Kaliforniya veya Norveç’te yaşamıyorsan, çeşit baya kısıtlı olabiliyor.

Prof. Axsen’in araştırmalarına göre bu tür bariyerler potansiyel alıcı oranını yüzde 30’dan yüzde 1’e düşürüyor. Prof. Axsen ve ekibi tarafından yapılan diğer önemli bir bulguda ise ABD’nin 11 eyaletinde bulunan “sıfır emisyonlu araç şartı” gibi arz odaklı politikaların elektrikli araç kullanımı artışında büyük rol oynadığını gösteriyor. Ekip tarafından yapılan modellemede arz odaklı politikalarda elektrikli araç kullanımı yüzde 10’a çıkarılırken, arz ve talep odaklı politikalar kullanıldığında bu oran yüzde 35’e kadar çıkıyor.

Yapılan öngörüler bir yere kadar doğru olabilir ancak bu işin kolaylığı ve sürüş kalitesi arttığında, farkındalık oluşması ve fiyatların düşmesiyle de birlikte dönüşüm daha hızlı gerçekleşecektir.

Kaynak: evobsession.com