SEKTÖRDEN HABERLER
Bakan Dönmez, "Türkiye'nin Ulusal Enerji Planı"nı Tanıttı

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, Türkiye’nin elektrik kurulu gücünü 2035'te 189 bin 700 MW’ye yükselteceklerini belirterek, “Elektrolizörlerin temiz enerji kaynaklarına entegre edilmesiyle hidrojen üretilmesi mümkün. Elektrolizör kurulu gücümüzü 2030’da 2, 2035’te 5 ve 2053 yılında 70 GW çıkarmayı hedefliyoruz” dedi.

Bakan Dönmez, "Türkiye'nin Ulusal Enerji Planı" ve "Türkiye Hidrojen Teknolojileri Stratejisi ve Yol Haritası" tanıtım konferansında, doğal gaz merkezi olma hedefiyle önemli adımlar atıldığını ifade etti. Bu kapsamda, yoğun bir enerji diplomasisi yürüttüklerini aktaran Dönmez, “2.'si FSRU olan toplam 4 LNG tesisimizin sayısını Saros’ta devreye alacağımız yeni FSRU ile 5'e çıkaracağız. (Saros FSRU) Gemimiz yolda, çok kısa süre içinde karasularımızda olacak” dedi.

Yenilenebilir enerji, bor, petrol ve doğal gaz başta olmak üzere her alanda yoğun bir AR-GE faaliyeti yürütüldüğüne değinen Dönmez, bu alanda üretim yapan firmaların satışlarının önemli bir kısmının yurt dışına gerçekleştirildiğini söyledi. Bakan Dönmez, Türkiye Ulusal Enerji Planı ile sürdürülebilirlik kapsamında temiz enerji ve enerji verimliliğinin artırılmasını amaçladıklarını vurgulayarak, şöyle konuştu:

“2020 yılında 147,2 milyon ton eş değer petrol olan enerji tüketimimiz, Türkiye'nin büyüme hedefleri doğrultusunda 2035 yılında 205,3 milyon ton eş değer petrole ulaşacak. 12 yıl içerisinde enerji tüketimimizde yaklaşık yüzde 39,5’luk bir artış öngörüyoruz. 2020 yılında birincil enerji tüketimimiz içerisinde yüzde 16,7’lik paya sahip olan yenilenebilir enerji kaynakları 2035 yılında yüzde 23,7 bandına yükselecek. 2020 yılında 95 bin 900 megavat olan elektrik kurulu gücümüzü de 189 bin 700 megavata yükselteceğiz. Bu artışta en yüksek pay elbette ki yenilenebilir enerji kaynaklarının olacak. Başta güneş ve rüzgar olmak üzere, söz konusu dönemdeki kapasite artışımızın yüzde 74,3’ü yenilenebilir kaynaklardan gelecek."

Güneşte kurulu gücün 2035'te 52 bin 900, rüzgarda 29 bin 600, hidroelektrikte 35 bin 100, jeotermal ve biyokütlede 5 bin 100 MW’ye çıkaracaklarını bildiren Dönmez, “2 saatlik dolum süresini dikkate aldığımızda 7,5 GW’lik batarya depolama kapasitesine ulaşmayı hedefliyoruz” dedi.

2035 yılında nükleer enerjiden üretilen elektriğin toplam üretimin yüzde 11,1’ine ulaşacağını aktaran Dönmez, “Konvansiyonel nükleer santrallerin yanı sıra SMR adıyla bilinen küçük ve orta ölçekli modüler reaktörler de artık gündemimizde. İnşası süren ve planladığımız nükleer santrallerimizin yanı sıra SMR'ları da enerji portföyümüze ekleyeceğiz” ifadelerini kullandı.

Dönmez, son yıllarda dünyada yeşil hidrojen üzerine çalışmaların yoğunlaştığına dikkati çekerek, şöyle devam etti: “Suyun elektrolizi yöntemiyle yenilenebilir enerji kaynakları kullanılarak elde ettiğimiz yeşil hidrojen net sıfır emisyon hedefimiz için önemli bir argüman olacak. Özellikle petro-kimya, demir çelik, çimento, cam ve seramik gibi enerji yoğun sektörlerin karbondan arındırılmasına yardımcı olacak. Hidrojenin enerji yoğun sektörlerde öncelikli olarak tüketildiği yerde üretilmesi, taşıma ve depolama maliyetlerini azaltacağı için daha ekonomik ve daha kolay olacak.”

Bakan Dönmez, hidrojenle ilgili yerli ve yabancı firmalarla bu alanda görüşmeler yaptıklarını belirterek, “Hidrojene 'geleceğin enerji taşıyıcısı' gözüyle bakıyoruz. 2053 net sıfır hedefimize ulaşmak için nihai sektörlerde kullanılan doğal gazın hidrojen ve sentetik metan gibi temiz yakıtlarla karıştırılması için çalışmalar devam ediyor. 2030 yılından başlayarak 2053 sonuna kadar hidrojenin doğal gaza karışım oranını yüzde 12’ye, sentetik metanın karışım oranını yüzde 30’a çıkaracağız diye konuştu.

Gazbir-Gazmer’e 2020'de doğal gaz şebekesine belirli oranlarda hidrojen katılmasına ilişkin bir AR-GE görevi verdiklerini bildiren Dönmez, “Türkiye'de ilk defa doğal gaz ile yenilenebilir kaynaklardan elde edilen hidrojenin yüzde 20'ye kadar karıştırılarak şebeke ve iç tesisatlarda kullanılmasının testleri yapıldı ve başarıyla sonuçlandı. Bu çalışmalar sadece evsel kullanımla sınırlı kalmayacak. Aynı mühendislik ekibi hidrojenin sanayide kullanımına yönelik AR-GE çalışmalarına da devam ediyor. İnşallah oradan da güzel neticeler alacağız” değerlendirmesinde bulundu.

Dönmez, hidrojenin depolanabilir olması dolayısıyla sadece üretimde değil depolama teknolojilerinin gelişmesinde de önemli rol oynayacağına işaret ederek, “Türkiye yeşil hidrojen üretimi açısından büyük bir potansiyele sahip. Jeopolitik konumumuzu da göz önüne alırsak küresel hidrojen pazarında bizi güçlü bir oyuncu yapacak bütün enstrümanlara sahibiz. Hedefimiz 2053 net sıfır emisyon. Kilogram başına hidrojen üretim maliyetini 2035 yılında 2,4 dolar, 2050'li yıllara kadar bu rakamı yarıya düşürmeyi hedefliyoruz” ifadelerini kullandı.

Dönmez, hidrojen üretiminin depolanmasında yerli aksamın kullanılmasına yönelik teşvik mekanizması oluşturacaklarını aktardı. Yerli ve milli teknolojilerin geliştirilmesi için araştırma, geliştirme ve üretim çalışmalarını destekleyeceklerini de belirten Dönmez, “Hidrojen AR-GE ve üretimi için uygulanacak teşvik ve desteklere ilişkin ilgili bakanlıklarımızla birlikte çalışıyoruz. Elektrolizör kurulu gücümüzü 2030’da 2, 2035’te 5 ve 2053 yılında 70 GW’ye çıkarmayı hedefliyoruz dedi.

Dönmez, Türkiye Enerji, Nükleer ve Maden Araştırma Kurumunun (TENMAK) sorumluluğunda hidrojen üretimi, depolaması ve dağıtımından oluşacak bir hidrojen değer zinciri oluşturacaklarını bildirdi.

Kaynak: ENERJİ BAKANLIĞI

“Yenilenebilir Kaynaklar, Enerjide Arz Güvenliği ve Düşük Maliyet için Ana Çözüm Oldu”

Sabancı Holding Enerji Grup Başkanı Zaimler, iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında giderek fazla yatırım yapılan yenilenebilir enerjinin, artık arz güvenliğini ve düşük maliyetli enerji tedarikini sağlamak için ana çözüm haline geldiğini belirtti.

Kıvanç Zaimler, İsviçre’nin Davos kasabasında “Parçalanmış Bir Dünyada İş Birliği” temasıyla bu yıl 53'üncüsü düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu'nun (WEF) yıllık toplantısı kapsamında AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu. Dünyanın bugün enerji, iklim, gıda, tedarik zinciri, hayat pahalılığı ve eşitsizlik gibi birçok krizle aynı anda mücadele ettiğini söyleyen Zaimler, bu dönemde “hizalanma, uyum ve iş birliğinin” üç önemli gündem maddesi olarak öne çıktığını anlattı.

Zaimler, iş birliğinin uluslararası mecradan başlamak üzere tüm değer zincirlerinde olması ve geniş bir paydaş katılımı gerektiğini ifade etti. Küresel enerji krizinin yaşandığı bu dönemde iklime etkisi neredeyse olmayan, arz güvenliği ve düşük maliyeti sağlayacak bir enerji tedarik düzeninin daha kritik hale geldiğini aktaran Zaimler, şöyle konuştu:

“Buna imkansız üçleme diyoruz. Bu imkansız üçlünün imkanlı hale gelmesi veya maksimize edilmesi gerekiyor. Daha önce sıfır emisyon salımını sağlamak için yenilenebilir enerji kaynakları öne çıkıyordu. Yenilenebilir enerji artık arz güvenliğini ve ucuzluğu sağlamak için karşımıza çıkıyor. Burada birçok çözüm öneriliyor. Bu kaynaklardan üretilen elektriğin iletiminin verimliliği, dağıtımının verimliliği kritik önemde ve tüm bu gelişmelerle birlikte gelen elektrifikasyon gündemde. Elektrifikasyon ve enerji dönüşümünün yaratacağı ekonomi, muazzam bir istihdamı beraberinde getiriyor. Türkiye bu denklemde avantajlı ülkelerden biri.”

Zaimler, Davos'ta konuşulan en önemli konuların başında yüksek enflasyon ve geçim derdinin geldiğini belirterek, gelişmiş, gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerdeki finansman ihtiyaçlarının birbirinden farklılık gösterdiğini aktardı. En fazla enerjiyi tüketen ve karbon emisyonu yayan gelişmiş ülkelerin yine en fazla finansal kaynağı yaratanlar olduğunu söyleyen Zaimler, “Davos'taki konuşmalarda, finansmanın var olduğunu bir kez daha gördük. Türkiye olarak biz de daha fazla finansmana ulaşabiliriz. Burada iki beklenti var. Birincisi, ülke olarak koyduğumuz planların kuvvetli olması gerek, bizim planlarımız kuvvetli. Bu planlar doğrultusunda bir takım aksiyon ve gelişme sağlandığını da görmek istiyor finansman kuruluşları. Bu yatırımların büyük bir kısmını özel sektör yaptığı için şirketlerin de bu işe baş koymuş olmaları ve vaatleri olması gerek” diye konuştu.

Zaimler, finans kuruluşlarının dünyadaki şirketlerin çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) temelli yatırımlar yaptığını görmek istediğine işaret ederek, şunları kaydetti:

“Bu açıdan, Türkiye'de muazzam yenilenebilir enerji potansiyeli var, güneş enerjisinde çok daha fazla. Biz Türkiye'de bir projeyi sıfırdan alıp 4-5 senede hayata geçiriyoruz. Avrupa ortalamasında bu 5-6 seneydi, şimdi 2-3 yıla indiriyorlar. Hatta Almanya bir yıla nasıl indirebileceğini çalışıyor. Bu sürelerin kısalması için kurumlar arasında amaca hitap edecek eş güdüm olmalı. Bu planları hızlı şekilde hayata geçirmek gerek. Bu sorumlulukla finansman her yerden geliyor. Dünyada para var. Bu paranın doğru yerlere gitmesi için güçlü planların olması lazım.”

Sabancı Holding olarak iklim teknolojileri alanındaki vaatlerinin güçlü olduğunu kaydeden Zaimler, tüm yatırımlarının enerji ve iklim teknolojileri, ileri malzeme teknolojileri ve dijital olmak üzere üç ana başlıkta toplandığını dile getirdi.

Zaimler, bundan sonraki tüm yatırımlarının yenilenebilir enerji üzerine olacağını ifade ederek, “Ayrıca, bu yatırımları destekleyecek şekilde dağıtım şebekelerine yatırımlarımızı sürdüreceğiz. Müşteri odaklı teknolojiler, dağıtık üretim ve elektrikli araç şarj istasyonlarının yaygınlaşması dahil yeni enerji ekonomisinin kapsadığı yatırımlara odaklanacağız. Yurt dışında da teknoloji ekosistemleri içinde olup sadece bugünün değil yarının ihtiyaçlarını giderecek füzyon ve derin delme gibi teknolojilere yatırım yapıyoruz” dedi.

Kaynak: AA

Enerji Sektöründeki İşlemlerin Değeri Yüzde 29 Azaldı

PwC Türkiye, her sene Türkiye enerji piyasasındaki birleşme ve satın alma işlemlerini analiz ettiği raporunun 15’incisini yayımladı. “Türkiye Enerji Sektöründeki Birleşme ve Satın Almalar 2022” raporuna göre geçtiğimiz yıl boyunca enerji sektöründe 31 birleşme ve satın alma işlemi gerçekleşti. Söz konusu işlemlerin toplam tahmini değeri 2 milyar dolar, olarak kayıtlara geçti. 2021 yılında 2,8 milyar dolar değerinde 40 birleşme ve satın alma işleminin kaydedildiği göz önüne alındığında, bu tablo 2022’de yüzde 29 oranında ciddi bir düşüş yaşandığını gösteriyor.

Raporun alt detayları incelendiğinde ise 2022 yılında ortalama işlem değeri bir önceki yıla göre hemen hemen aynı kalarak 65 milyon dolar seviyesinde gerçekleşti. İşlemlerin neredeyse hepsinin elektrik üretim, dağıtım, perakende ve doğalgaz dağıtım alt segmentlerinden oluşan altyapı sektöründe olduğu gözlemlenirken, bu işlemler arasında en fazla ilgi yenilenebilir enerji varlıklarına yoğunlaştı.

PwC Türkiye Şirket Satın Alma ve Birleşme Hizmetleri Ortağı Engin Alioğlu, söz konusu rapora ilişkin olarak, “Türkiye enerji piyasasında birleşme ve satın almalarda 2020 yılında başlayan ve pandeminin getirdiği tüm belirsizliğe rağmen 2021 yılında da devam eden yükseliş trendinin 2022’de sona erdiği görülüyor. Bu durum, küresel ve ulusal piyasalarda derinleşen ekonomik krizin bir sonucu olarak değerlendirilebilir. Küresel tabloda, Ukrayna’daki savaş, hayat pahalılığını derinleştiren enerji krizi, pandemiyi kontrol altında tutma çabaları, teknoloji şirketlerinin piyasa değerlerindeki sert düşüş, yüksek enflasyon, faiz oranları, global emtia fiyatlarındaki dalgalanmalar gibi faktörlerin, birleşme ve satın alma işlemlerindeki fiyat belirsizliğini ve daralmanın sebepleri arasında ön plana çıktığını görüyoruz” dedi.

Türkiye enerji piyasasındaki düşüş trendinin ardında da bu küresel faktörlerin etkili olduğunu belirten Engin Alioğlu, Türk Lirası’nın değer kaybetmesi ve bunun sonucunda kredi notlarının düşmesinin de bu faktörlerin etkilerini artırdığını vurguladı. Alioğlu sözlerine şöyle devam etti: “Karadeniz’de doğal gaz rezervlerinin bulunmasına ilişkin haberlere rağmen, bu piyasada liberilizasyon konusunda bir ilerleme kaydedilmemesinin yatırımcıların ilgisini kısıtladığı görülüyor. Bir diğer dikkat çeken nokta ise yabancı yatırımcıların hareketleri. Her ne kadar 2021’de yüzde 75 olan yabancı yatırımcıların gerçekleştirdikleri birleşme ve satın alma işlemlerinin tüm işlemlerdeki payı 2022’de yüzde 31’e gerilemiş olsa da Orta Doğulu şirketlerin elektrik altyapı pazarının farklı segmentlerinde gerçekleştirdikleri satın alma işlemlerini olumlu gelişmeler olarak değerlendiriyoruz.”

Rapor bu veriler ışığında bazı öngörülere de yer veriyor. Buna göre Türkiye’de enerji yönetiminin, eylemlerini Paris İklim Anlaşması'nın şekillendirdiği küresel en iyi uygulamalarla uyumlu hale getirme çabaları umut verici bulunuyor. Ancak birleşme ve satın almalar konusundaki bu yavaşlamanın, küresel piyasalardaki yavaşlamaya paralel olması, küresel piyasaların iyileşmesiyle birlikte Türkiye enerji piyasasının da otomatik olarak toparlanacağı anlamına gelmediğine dikkat çekiliyor.

Rapordaki analizlere göre, Yenilenebilir Enerji Kaynakları Destekleme Mekanizması'nın (YEKDEM) şimdiye kadar beklenen düzeyde satın alma ve birleşme işlemini teşvik etmekte yetersiz kalmasıyla, küresel krizlerden ayrışmak ve olası bir küresel toparlanmadan en iyi şekilde yararlanmak için yeni ve güvenilir çekim noktalarının acilen bulunması gerektiği vurgulanıyor.

Kaynak: HABERTÜRK

TCDD’den 100 MW’lık Güneş Santrali

Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD), iklim hedefleri kapsamında kuracağı 10 adet güneş enerji santrallerinden birini daha kuruyor. TCDD, Yozgat ili Boğazlıyan İlçesi, Özer-Fetih Köyü sınırları içinde 100 MW kurulum kapasiteli Paşalı TM Lisanssız Güneş Enerji Santrali (GES) kuracak. 780 milyon TL bedelli proje kapsamında yaklaşık 152 hektarlık alan üzerinde kurulacak santralde 218 bin 160 adet 550 Wp monokristal güneş paneli kullanacak. Santralde alternatif elektrik enerjisi transformatör vasıtasıyla şebeke dağıtım gerilimine yükseltilip mevcut elektrik şebekesine aktarımı sağlanarak elektrik enerjisi elde edilecek. Santralin ekonomik ömrü 25 yıl olarak öngörülüyor. TCDD, iklim hedefleri kapsamında TCDD Sorumluluk Sahasının Enerji Mevzuatında Yer Alan Hükümlere Uygun Hale Getirilmesi işi kapsamında çeşitli illerde 10 adet Güneş Enerji Santrali (GES) kuracak. Bu kapsamında trafo merkezlerinin yakınlarında konumlu 22 adet taşınmazın yaklaşık toplam 6 milyon m2 yüzölçümlü kısımlar ve üzerindeki muhdesatlar bu santrallerin kurulması için kamulaştırılacak.

Kaynak: ENERJİGÜNLÜĞÜ

YEDAŞ En Başarılı 5 İşletmeden Biri Seçildi

Samsun, Ordu, Çorum, Amasya ve Sinop illerinde 40.000 km2 alanda 3 milyon tüketiciye kaliteli ve kesintisiz elektrik hizmeti sunmak için 7/24 faaliyet gösteren YEDAŞ, 2022 yılının son çeyreğinde yapılan “Müşteri Memnuniyet” ölçümünde platinium seviyesine ulaşarak büyük bir başarıya imza attı.

Yeşilırmak Elektrik Dağıtım AŞ, çalışanlarının eğitimlerle yetiştirilmelerini sağlamak, performanslarını ve verimliliklerini arttırmak, üst görevlere hazırlanmasını sağlamak amacıyla aralıksız çok yönlü eğitimler düzenliyor. Hedefin, daha iyi hizmet kalitesinin yanı sıra, diğer elektrik dağıtım firmaları arasında fark yaratan insan kaynakları politikaları ile tercih edilen şirket olmak olgusunun vurgu yapıldığı eğitimlerde, tek düşünce ise "kesintisiz ve verimli' hizmet verebilmek.

Elektrik dağıtımı gibi kritik bir sektörde faaliyet gösterdiklerini ifade eden Genel Müdür Yunus Emre Bilgi, “Şirket olarak önceliklerimizi iş sürekliliği, kaliteli hizmet ve müşteri odaklılığı oluşturuyor. Bu kapsamda yüzde 100 müşteri memnuniyeti yaklaşımımız ile 2022 yılı birçok teknolojik atılım ve doğrudan müşteri memnuniyetine etki eden projelerimizi hayata geçirdik. Özel araştırma şirketlerinin yaptığı memnuniyet ölçümünde müşterileri deneyimlerini geçmiş yıllara göre yüzde 8 artırarak 2022 yılını 83 puan ile üst seviyede tamamladık. Bağımsız araştırma şirketlerince yapılan memnuniyet araştırma sonucunda ise YEDAŞ’ın sektör ortalamasının üzerinde olduğu açıklanmış olup yılı birincilik ile kapattık. Elektrik Dağıtım hizmetini müşteri memnuniyeti politikamız temelinde yürütüyor; verimlilik, kalite ve teknoloji ekseninde sürekli iyileştirerek geliştiriyoruz. 2022 yılının son çeyreğinde yapılan müşteri memnuniyet ölçümünde platinium seviyesine ulaşarak en başarılı 5 işletmeden biri olduk. Bu kapsamda yüzde 100 müşteri memnuniyeti yaklaşımımız ile 2022 yılı birçok teknolojik atılım ve doğrudan müşteri memnuniyetine etki eden projelerimizi hayata geçirdik, Bağımsız araştırma şirketlerince yapılan memnuniyet araştırma sonucunda YEDAŞ’ın sektör ortalamasının üzerinde olduğu açıklanmış ve özel araştırma şirketlerinin yaptığı memnuniyet araştırmasında ise geçmiş yıllara göre artış yaşayarak 2022 yılını 83 puan ile üstün başarı göstererek tamamladık. Bu başarının hayata geçmesinde katkı sağlayan başta işletmelerimiz olmak üzere çalışanlarımız ve tüm paydaşlarımıza teşekkür ederiz” diye konuştu.

UEDAŞ'ta Dijital Dönem

Marmara Bölgesi’nin güneyini kapsayan hizmet sahası içerisinde elektrik dağıtımı sağlayan UEDAŞ, elektrik tesisat projelerini Pwire ile dijital platforma taşıdı. Çevreci uygulamalara ve sürdürülebilir iş modeline önem veren UEDAŞ, mevcut sistemin ortaya çıkardığı zorlukları ortadan kaldırmak, kullanıcılarına ve iş ortaklarına kolaylık sağlamak adına elektrik tesisat proje süreçlerini UEDAŞ Pwire ile dijitalleştirdi.

UEDAŞ ile proje müelliflerinin hem çizim esnasında dinamik hesaplar yapabilmesi hem de teknik verileri kolayca takip edebilmesi için Pwire Elektrik Tesisatı Tasarım Programı devreye alındı. Program sayesinde mimari sadeleştirme, linye analizi, kolon şeması, güç-akım hesabı, gerilim düşümü hesabı, topraklama hesabı, enerji odası hesabı, kablo bacası hesabı gibi vakit gerektiren işlemler müellifin UEDAŞ Pwire da çizdiği proje üzerinden okunarak otomatik olarak yapılabilecek. UEDAŞ dijitalleşme yönünde attığı bu adımla  elektrik proje onay süreçlerini dijitalleştirerek, proje müelliflerinin işletmelere gitmek zorunda kalmadan elektrik projelerinin zamandan ve mekandan bağımsız olarak hızlı bir şekilde onaylatabilme imkanı da sağlayacak.

DÜNYADAN HABERLER
IEA Başkanı Birol: “Gelecek Kış Daha Zor Geçebilir”

Davos zirvesinde Bloomberg HT'ye konuşan Uluslararası Enerji Ajansı Başkanı (IEA) Fatih Birol, Mayıs ayında gerçekleşen zirvedeki söylemlerine atıfta bulunarak “Gerçekten dediğimiz gibi tarihin en büyük enerji krizi ile karşı karşıya kaldık ve hâlâ onun içindeyiz. Hâlâ ciddiyetini koruyor; ama başta Avrupa olmak üzere Rusya ile ticaret yapan ülkeler önlemlerini almaya başladılar” dedi.

Birol “Bu ülkeler, Rusya dışındaki ülkelerden gaz ithal etmeye başladılar. Azerbaycan’dan, Norveç’ten, Amerika’dan, Katar’dan gaz ithalatı arttı. Yenilenebilir enerji payı giderek artıyor. Hiç beklenmedik bir şekilde Belçika ve Almanya kapatmak üzere olduğu nükleer santrallerin ömrünü uzattı. Bütün bu gelişmeler ve normalden sıcak havanın da etkisi ile Avrupa enerjisiz kalma riskini atlatmış oldu. Öte yandan gelecek kış daha zor geçebilir. 40 yıldan beri ilk defa geçen sene Çin’deki ithalat talebi düştü; fakat açılma ile birlikte Çin piyasalardan önemli miktarda LNG ithal edecek. Rusya’dan gaz ithalatı ise sıfıra gelecek. Bu iki sebep doğrultusunda 2023-2024 kışı hâlâ riskli bir dönem” diye konuştu.

Birol, “Rusya’nın depoları yeterli değil, doğal gazda zor durumda kalacak. LNG pazarında sıkışıklık var bu yıl daha da artacak. Bu yıl daha az LNG arz edilirken, talep daha yüksek olacak ve fiyatı artacak. OPEC Dünya ekonomisi zora girdiği zaman üretimi artırırdı ilk defa düşürdü” dedi.

Birol Türkiye’ye dair değerlendirmesinde ise “Doğal gaz açısından baktığımız zaman iki tane önemli gelişme var. Bunlardan bir tanesi Sakarya havzasından gelecek olan doğal gaz. İkincisi ise Türkiye’nin büyük bir doğal gaz depolama tesisi gündeme getirmesi. Bu da enerji güvenliğimiz açısından son derece önemli. Nükleer konusunda atılan adımlar bence çok isabetli” ifadesini kullandı.

Kaynak: BLOOMBERGHT

Doğal Gaza Tavan Fiyat Girişimi Piyasaları Etkilemedi

Avrupa Birliği (AB) Enerji Düzenleyicileri İş Birliği Ajansı (ACER), doğal gaza tavan fiyat uygulanmasına yönelik “gaz piyasası düzeltme mekanizmasının” AB enerji piyasaları ve enerji arzına etkilerine ilişkin ön raporunu yayımladı. Raporda, doğal gaza tavan fiyat yönetmeliğinin vatandaşları ve ekonomiyi aşırı yüksek gaz fiyatlarına karşı korumak için bir mekanizma kurduğu, bunun AB ülkelerinde gaz fiyatlarını sınırlamak amacıyla Birlik borsalarında işlem gören belirli finansal türevlere limit getirdiği anımsatıldı.

Planlanan tavan fiyatın bugüne kadar AB gaz piyasaları üzerinde bir etkisi olmadığına dikkat çekilen raporda, ACER'in mekanizmayla açık ve doğrudan ilişkilendirilebilecek önemli olumlu veya olumsuz etki tespit etmediği belirtildi.

Raporda, mekanizmanın doğal gaz fiyatlarının 2022'nin ikinci yarısına oranla çok düşük olduğu bir zamanda yürürlüğe gireceği anımsatılarak, ACER'in 2023'ün ilk haftalarındaki pazar dinamiklerini, tavan fiyat mekanizması düzenlemesinin onaylanmasının doğrudan veya dolaylı bir etkisi olduğu sonucuna varamadığı kaydedildi.

Mekanizmanın gelecekte finans ve enerji piyasalarında etkileri olabileceği ifade edilen raporda, ACER ve Avrupa Menkul Kıymetler ve Piyasalar Otoritesi'nin (ESMA) piyasa gelişmelerini izlemeye devam edeceği belirtildi.

AB ülkeleri, aralık ayında piyasalardaki gaz fiyatlarına "tavan fiyat" olarak bilinen bir düzeltme mekanizmasının 15 Şubat'ta yürürlüğe girmesi konusunda anlaşmıştı. Tavan fiyat, Avrupa'da derinliği en fazla olan Hollanda merkezli sanal doğal gaz ticaret noktası TTF'de işlem gören vadeli gaz kontratının 3 iş günü boyunca 180 Euro’yu aşması ve aynı dönemde Avrupa'da sıvılaştırılmış doğal gazın (LNG) MWh fiyatının küresel piyasaların 35 Euro üzerine çıkması durumunda yürürlüğe girecek.

Kaynak: AA

AB, Yeşil Rekabet Gücünü Artırmak için Net-Sıfır Sanayi Yasası’nı Açıkladı

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Ursula Von der Leyen, ABD ve Çin'in sübvansiyonları karşısında Avrupa'da yeşil sanayi yatırımlarına destekleri artıracaklarını söyledi. Von der Leyen, İsviçre’nin Davos kasabasında gerçekleştirilen Dünya Ekonomik Forumu’nda “Avrupa’yı net sıfıra giden yolda temiz teknoloji ve endüstriyel inovasyonun merkezi haline getirme” planlarını açıkladı.

Komisyon Başkanı, düzenleyici çerçeve, finansman, beceriler ve ticaret olmak üzere dört ayaklı bir Yeşil Mutabakat Sanayi Planı’na atıfta bulundu. Küresel rekabet gücünü göz önünde bulunduran AB Komisyonu, devlet yardımı ve Avrupa Egemenlik Fonu (European Sovereignty Fund) ile desteklenen yeşil endüstrisi için işleri “hızlandıracak ve basitleştirecek” Net-Sıfır Sanayi Yasası’nı hazırlayacak.

Von der Leyen, atmosfere yeni emisyon eklememeyi öngören “net sıfır” emisyon dönüşümünün muazzam endüstriyel, ekonomik ve jeopolitik değişimlere neden olduğunu, bunun işin doğasını ve sanayinin yapısını değiştirdiğini kaydetti. AB’nin, 30 yıldan kısa bir sürede net sıfır emisyon hedefine ulaşmak istediğini anımsatan Von der Leyen, net sıfır emisyona giden yolun; ulaşım, binalar, imalat ve enerjide bir dizi yeni temiz teknoloji geliştirmek ve kullanmak anlamına geldiğini söyledi.

Von der Leyen, “Önümüzdeki on yıllarda zamanımızın en büyük endüstriyel dönüşümüne şahit olacağız. Yarının ekonomisinin temeli olacak teknolojileri geliştirip üretenler en büyük rekabet avantajına sahip olacak” dedi.

Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) temiz enerji teknolojileri pazarının 2030 yılına kadar yılda 650 milyar dolara ulaşacağı tahmininde bulunduğunu hatırlatan Von der Leyen, “Rekabette öne geçmek için endüstriyel tabanımızı güçlendirmeli, Avrupa’yı daha fazla yatırım ve inovasyon dostu hale getirmeye yönelik adımlar atmalıyız” ifadesini kullandı.

Von der Leyen, daha önce Avrupa Yeşil Mutabakatı ile kıtanın 2050 yılına kadar iklim dostu bir hal almasına yönelik ilk adımı attıklarını anımsattı. “Temiz teknoloji şu anda Avrupa’da en hızlı büyüyen yatırım sektörü konumunda bulunuyor” diyen Von der Leyen, bu alandaki yatırımların hız kazandığını ifade etti.

Ursula Von der Leyen, ABD’deki Enflasyonu Düşürme Yasası’nın da 369 milyar dolarlık bir temiz teknoloji yatırım planı içerdiğine işaret ederek, ABD’deki yasanın tasarımındaki bazı unsurların, özellikle de şirketler için hedeflenen bazı teşviklerin endişeye yol açtığını belirtti. AB şirketlerinin ve AB yapımı elektrikli arabaların da yasadan yararlanabilmesi için çözümler bulmak üzere çalıştıklarını ifade eden Von der Leyen, transatlantik ticaret ve yatırımlarda aksama olamamasını amaçladıklarını kaydetti. Von der Leyen, AB ve ABD’nin teşvik programlarının adil ve karşılıklı olarak destekleyici olması gerektiğini vurguladı. “Kendi temiz teknoloji endüstrimizi daha iyi desteklememiz gerekiyor” diyen Von der Leyen, bu alanda lider konuma gelmek için hızlı hareket edilmesi gerektiğini söyledi.

Elverişli yatırım koşulları sağlanmasına yardımcı olmak için yeni bir Net-Sıfır Sanayi Yasası çıkaracaklarını da vurgulayan Von der Leyen, yeni Net-Sıfır Sanayi Yasası’nın, Avrupa’da temiz teknoloji için 2030 yılına yönelik net hedefleri belirleyeceğini kaydetti. “Yeni temiz teknoloji üretim tesisleri için izinlerin nasıl basitleştirileceğine ve hızlandırılacağına özellikle bakacağız” diyen Von der Leyen, temiz teknolojiye ilişkin önemli projelerin daha hızlı onaylanacağını ve bunlara finansmanın daha kolaylaşacağını ifade etti. Von der Leyen, Net-Sıfır Sanayi Yasası’nın, Kritik Hammaddeler Yasası ile birlikte ilerleyeceğini bildirdi.

Kaynak: TEMİZENERJİ

Norveç Varlık Fonu, İspanya’da Yenilenebilir Enerji Pazarına Girdi

Norveç Varlık Fonu'nu yöneten Norges Bank, İspanya'da bulunan Iberdrola firmasının ülkedeki yenilenebilir enerji portföyünün yüzde 49'unu satın aldı. Bankadan yapılan açıklamada, söz konusu portföyün 1,3 GW kurulu güçte güneş santralleri ile karadaki rüzgar santrallerinden oluştuğu kaydedildi. Sözleşmenin imzalandığı belirtilen açıklamada, bu yılın ilk çeyreğinde anlaşmanın tamamlanacağına vurgu yapıldı.

Norges Bank, İspanya'daki Iberdrola firmasının ülkedeki yenilenebilir enerji portföyünün yüzde 49'unu satın aldığını ve bunun için 600 milyon Euro ödeneceğini bildirdi. Açıklamaya göre, İspanyol enerji şirketi Iberdrola portföyünün işletmecisi olmayı sürdürecek. Söz konusu güneş ve rüzgar santrallerinin İspanya'da 700 bin hanenin elektrik tüketimine eşdeğer üretim kapasitesine sahip olduğu bilgisine de yer verildi.

Kaynak: BLOOMBERGHT

HAFTANIN RAPORU

Küresel Riskler Raporu 2023

Dünya Ekonomik Forumu (WEF) tarafından hazırlanan Küresel Riskler Raporu 2023’te iki yıllık süreçteki en büyük küresel risk olarak görülen hayat pahalılığı krizini doğal afetler ve aşırı hava olayları takip ederken jeo-ekonomik çatışma üçüncü, iklim değişikliğini azaltmada yetersiz kalınması dördüncü ve toplumsal kutuplaşma beşinci sırada yer alıyor.

Raporda 10 yıllık süreçteki en büyük küresel risk ise iklim değişikliğine karşı mücadelede yetersiz kalınması olarak değerlendiriliyor. Rapor, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini hafifletme konusunda etkin bir iş birliği yapılmadıkça, önümüzdeki 10 yıllık süreçte sıcaklıkların ve ekolojik bozulmanın daha da artacağını vurguluyor. Raporda gerilimlerin, enerji-gıda arzı kıtlıkları, yaşam maliyetindeki artışlar ve borç ödeme dahil olmak üzere “birbiriyle bağlantılı bir dizi küresel riski” tetiklediği belirtiliyor.

Raporun tamamına BURADAN ulaşabilirsiniz.

İNFOGRAFİK / GRAFİK