E-Bülten
 
Sayı:48 - Ocak 2016
 
 
 

Hollanda yer alan Wageningen Üniversitesi’nde yapılan küresel çapta bir araştırma, iklim değişikliğinin ve su kıtlığının önümüzdeki dönemde küresel elektrik üretiminde ciddi azalmalara sebep olabileceğini ortaya koyuyor. Araştırma, elektrik sektörünün iklim değişikliği ile mücadeleye daha fazla önem vermesi gerektiğine dikkat çekiyor.

Araştırma, iklim değişikliğinin elektrik üretimine olan etkilerini ele aldı, bu doğrultuda iklim değişikliği ve buna bağlı olarak su kaynaklarındaki azalmanın 2040-2069 yılları arasında dünya çapında elektik üretim kapasitesini yüzde 60’dan fazla bir oranda azaltabileceği belirtildi.

Hidro enerji santralleri ve termoelektrik güç santralleri ve biyokütle enerjisi santrallerinin kaynağının ‘temiz su’ olduğuna dikkat çeken Hollanda’daki Wageningen Üniversitesi’nde ve Uluslararası Uygulamalı Sistem Analizi Enstitüsü’nde (IIASA) görev yapan Araştırmacı Michelle Van Vliet,  söz konusu elektrik üretim teknolojilerinin büyük miktarda suya bağımlı olduğunu kaydetti. Van Vliet, suyun sıcaklığının aynı zamanda termoelektrik enerji santrallerinde soğutma aşamasında kritik rol üstlendiğini aktardı.

Edinilen bilgiye göre, Hidro enerji ve termoelektrik enerji, şu anda dünyada elektrik üretiminin yüzde 98’ini gerçekleştiriyor. Araştırmalar iklim değişikliğinin su kaynaklarının kullanılabilirliğini etkileyeceğini ve dünyanın birçok bölgesinde suyun sıcaklığını arttıracağını gösteriyor. 
Dünyadaki 24 bin 515 hidro enerji ve bin 427 termoelektrik enerji santralinin bilgileri kullanılarak küresel ölçekte yapılan yeni bir çalışma ise, mevcut araştırmaların kapsamını genişletti. Araştırmacı Van Vliet, ABD’nin, Güney Amerika’nın Güney Afrika’nın, orta ve Güney Avrupa’nın, Güneydoğu Asya’nın ve Güneydoğu Avusturalya’nın ‘etkilenmeye en açık’ bölgeler olduğunu dile getirdi.

- Su ve Enerji Arz Güvenliğini Sağlamak İçin İklim Değişikliğiyle Mücadeleye Verilen Önem Arttırılmalı

Çalışmada aynı zamanda elektrik santrallerinin verimliliğini arttıracak teknolojik gelişmelerin uygulanması konusu da ele alındı. Van Vliet, elektrik santrallerinin verimliliğinde teknolojik gelişmelerin ve soğutma sistem çeşitlerindeki değişikliklerin birçok bölgede, suda meydana gelecek baskıya bağlı gelişen hassasiyeti azaltabileceğini söyledi. Van Vliet, önümüzdeki yıllarda suya ve enerji güvenliğini sağlamak için elektrik sektörünün iklim değişikliğiyle mücadeleye verdiği önemi arttırması gerektiğini sözlerine ekledi.

Çalışmada imzası bulunan IIASA Enerji Programı Yöneticisi Keywan Riahi, bu çalışmanın küresel ölçekte gerçekleştirilen ve su kaynakları, elektrik üretimi ve iklim değişikliği arasındaki bağlantıyı araştıran ilk çalışma olduğunu ifade ederek, “Çalışmamız elektrik santrallerinin iklim değişikliğine sebep olmakla birlikte, iklim değişikliğinden büyük ölçüde etkilendiğini gösteriyor” dedi.

“Elektrikte Sular Isınıyor”

Enerji Günlüğü Yazarı Sabiha Kötek, “Elektrikte sular ısınıyor” başlıklı yazısında da aynı araştırmaya dikkat çekti. Sabiha Kötek, yazısında, şu ifadelere yer verdi:

“Dünya enerji ihtiyacının hızla arttığı ve daha da artacağı bir ortamda elektrik üretimi ciddi ama hiç kimsenin çok da değinmek istemediği bir tehlike ile karşı karşıya.  Bu tehlikenin adı kısaca azalan ve daha da ısınan su kaynakları. Su sadece canlı yaşamının temel gereksinimi değil, aynı zamanda da dünya elektrik üretiminin de neredeyse tamamının bağlı olduğu bir kaynak. Hidro ve termo elektrik (nükleer, fosil yakıtlı, biyokütle yakıtlı)üretimi santrallerinde kullanılan teknolojilerinin tamamına yakını (yüzde 98) su ile ilişkili.

Coşkun çağlayan sularla hidroelektrik santrallerinde elektrik üretilirken, nükleer, fosil yakıtlı ve biyokütle yakıtlı diğer santrallerde soğutma aracı olarak su kullanılıyor. Dolayısıyla su kaynaklarının kuruması HES`leri, suyun ısınması ise termo elektrik santrallerini vuracak. Ayrıca su ile doğrudan ilişkili olmadığı düşünülen güneş ve rüzgar santralleri de diğerleri kadar olmasa da hem kuraklıktan, hem de değişen iklim koşullarından olumsuz etkilenecek. Bu ayrı bir konu. Dönelim konumuza;

Nitekim, dünyadaki binlerce elektrik santralinin bu yüzyılın ortalarına kadar iklim değişikliği kaynaklı yaşanacak olan su kıtlığı ve su sıcaklığını artması nedeniyle elektrik üretimlerinde ciddi düşüşler yaşayacağı tahmini yapıldı.

Hollanda`da bulunan Wageningen Üniversitesinin araştırmasına göre, düşük nehir debileri ve su sıcaklığını arması nedeniyle 2040-2069 yılları arasında elektrik üretimi kapasitesi termo-elektrik santrallerinde yüzde 86, hidroelektrik santrallerde ise yüzde 74 oranında düşecek. Yine Üniversite araştırmasına göre, 2050 yılına kadar hidroelektrik santrallerin yıllık üretim kapasiteleri yüzde 3.6 oranında, termoelektrik santrallerin ise yüzde 12 oranında düşecek. Hidroelektrik santrallerin yüzde 22`si de aylık üretimlerinde yüzde 30`dan fazla; termoelektrik santrallerin ise yüzde yetmişi oranında bir kapasite kaybı yaşayacak. Çok ürkütücü bir araştırma öyle değil mi? Bu ve benzeri sonuçlar karşısında normalde tavrın bütün bunlara neden olan ve can alıcı oranda insan kaynaklı olan iklim değişikliği ile mücadeleye dört elle sarılmak olmalı. Yine su kaynaklarını kullanmayan diğer yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmek de bir diğer akıllıca davranış olur. Hazır son dönemde Paris iklim zirvesi de çok ses getirmişken umarım dünyadaki reflexler bu yönde gelişir...”

Kaynak : sciencedaily.com / enerjigunlugu.net

 

Enerji verimliliği ve enerji tasarrufu sağlamada ‘enerji depolama’ konusu öne çıkıyor. Birçok ülke, enerji depolama alanına yatırım yapıyor ve yeni sistemler geliştirmeye çalışıyor. Bu konuda, Avusturya’da geliştirilen COMTES isimli proje ile güneşten elde edilen ısının depolaması konusunda AB destekli yeni bir çalışma yapılıyor. Proje ile yazın güneşten elde edilen ısının oldukça soğuk geçen ve ısıya olan talebin arttığı kış aylarında kullanılması amaçlanıyor. 

AB’nin başlıca enerji tüketiminin, yüzde 49’u ısınma, yüzde 31’i ulaştırma ve yüzde 20’si elektrik için kullanılıyor. Burada en büyük payı alan ısınma için enerjinin verimli kullanılması büyük önem taşıyor. Bu noktada geliştirilmekte olan COMTES adındaki proje, yazın güneşten elde edilen ısının depolanarak kışın ısıtmada kullanılabilmesi için 3 yeni çözüm önerisi sunuyor.

Güneş enerjisinden elde edilen ısının, binaların ısınma ve sıcak su ihtiyacını yüzde 15-40 arasında bir oranda karşılamak için kullanılabileceği, bu oranların enerji depolama yöntemleri ile daha da artacağı belirtiliyor.

COMTES, Enerji Depolanmasına Hangi Çözümleri Sunuyor?

Proje ile enerji depolaması konusuna, katı emme (solid sorption), sıvı emme (liquid sorption) ve süper-soğutma sistemi çözümleri önerildi. Bu sistemlerin daha az yer kaplaması ve zamanla oluşacak ısı kaybının daha az olması sebebiyle su-bazlı depolama sistemlerine göre daha iyi  sonuç verdiği kaydedildi.

Proje kapsamında, “Katı emme” (solid sorption) teknolojisi, Avusturya’nın Gleisdorf şehrinde yer alan Sürdürülebilir Teknolojiler Enstitüsü’ne kuruldu. Burada, depolama, su buharının ‘zeolit’ gibi katı bir maddenin içine emilmesiyle gerçekleşiyor. Isı ihtiyaç olduğunda katı madde vasıtasıyla açığa çıkartılıyor. “Sıvı Emme” (liquid sorption) teknolojisi ise, İsviçre’deki EMPA Enstitüsü’ne kuruldu ve emici materyal olarak sodyum hidroksit kullanıldı. Depolanan ısı kullanılmak istenildiğinde iki reaktör vasıtasıyla açığa çıkartılıyor, reaktörlerden bir tanesi ısınma, diğeri ise sıcak su sağlıyor. “Süper Soğutma Sistemi” ise, Danimarka DTU Teknik Üniversitesi’ne kuruldu. Sistemde, ısı emici materyal olarak sodyum asetat trihidrat kullanılıyor. Burada güneş enerjisi, ‘sodyum asetat trihidrat’ materyalinin eritilmesinde kullanılıyor. Depolama sırasında, materyal, ısı kaybı kademeli olarak gerçekleşiyor ve materyal erime derecesinin altında bir derecede soğuyor ancak materyal geliştirilen süper soğutma teknolojisi sayesinde katılaşmıyor. Isı kullanılmak istenildiğinde ise, materyalin tekrar katılaşma sürecine sokulmasıyla elde ediliyor.  

AB’den 4.7 Milyon Avro Destek

Termal depolama teknolojilerinin AB’nin yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği hedeflerine ulaşmasına yardımcı olabileceği kaydedildi. Projenin toplam bütçesi 6.5 milyon Avro’nun üzerinde olurken, AB’nin projeye 4.7 milyon Avro destek veriyor.


Kaynak : ec.europa.eu / comtes-storage.eu

 

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı verilerinden yapılan derlemeye göre,  2015 yılı Türkiye'nin elektrikteki kurulu gücü 2015 yılı sonu itibarıyla 73 bin megavatı aştı. Geçtiğimiz yıl, kurulu güce 4 bin 287 megavatlık yeni kapasite eklendi, bunun yüzde 95'ini yerli ve yenilenebilir enerji kaynakları oluşturdu. 

Elektrikteki kurulu gücü, 2015 yılı sonu itibarıyla 73 bin megavatı aşan Türkiye’de, geçtiğimiz yıl önemli bir gelişme daha yaşandı. Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir yıl içerisinde devreye alınan elektrik kapasitesinde yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının payı yüzde 95 seviyesine ulaştı. Geçen yıl, 2 bin 229,4 megavatlık hidroelektrik, 830 megavatlık rüzgar, 958 megavatlık termik kapasite artışı oluştu. Bun ek olarak, 2015'te çöp, biyokütle, atık ısı ve jeotermal kaynakların oluşturduğu 269 megavat gücündeki santraller de devreye alındı.  Bu kapsamda, megavat başına maliyetlerin 1 ile 1,3 milyon Avro arasında değiştiği enerji sektöründe, 2015'te 4,5 milyar Avroyu bulan yatırım gerçekleşmiş oldu. 

6 bin 254 MW İlave Kapasite Eklenecek

Edinilen bilgiye göre, Türkiye'nin kurulu gücüne 2016 yılı içerisinde toplamda 6 bin 254 megavat ilave kapasitenin eklenmesi planlanıyor. Bu kapasitenin bin 716 megavatını doğalgaz, bin 300 megavatını hidroelektrik, bin megavatını rüzgar, 700 megavatını ithal kömür ve 575 megavatını da yerli kömür kaynakları oluşturacak. 2016 yılında ayrıca, 200 megavatlık jeotermal, 50 megavatlık biyokütle, 13 megavatlık lisanslı güneş, 500 megavatlık lisanssız yenilenebilir enerji kaynakları ile 200 megavat kapasitesinde lisanssız kojenerasyon tesisinin devreye alınması planlanıyor. Bu doğrultuda, planlanan enerji yatırımlarının maliyetinin, kurulu güç toplamı dikkate alındığında yılsonunda 6 milyar Avroyu aşacağı tahmin ediliyor.

2016’da devreye alınacak kurulu gücün yüzde 61'inin yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarına, yüzde 27'sinin doğalgaza, yüzde 11'inin ithal kömüre dayanması planlanıyor. Türkiye'nin 2023 itibarıyla elektrikteki kurulu güç hedefi ise 100 bin megavat.

Kaynak : aaenergyterminal.com / bloomberght.com

 
 

Dünya Bankası, Dominik Cumhuriyeti’nde, seçilmiş bölgelerdeki üç elektrik dağıtım şirketinin performansını iyileştirmek amacıyla 120 milyon ABD Doları destek verecek. Projeden bölgede yaşayan 1 milyondan fazla Dominikli faydalanacak.

Destek, Ülkenin Elektrik Problemlerine Bütünsel Bir Çözüm Bulmaya Yardımcı Olacak

Dominik Devlet Elektrik Şirketleri Kurumu Başkan Yardımcısı Ruben Jimenez Bichara  “Bu fonlama, kayıpları azaltmayı ve dağıtım şirketlerinin verimliliğini artırmayı hedefleyen Dominik Devlet Elektrik Şirketleri Kurumu’nun stratejik planının iki temel yapıtaşını desteklemektedir” dedi. Bichara, bu kaynakların, ülkenin elektrik problemlerine bütünsel bir çözüm bulmaya yardımcı olacağını vurguladı.

Enerji Sektörü Büyümede Kritik Bir Önem Taşıyor

Enerji sektörünün, Dominik Cumhuriyeti’nde büyüme için kritik bir konu olduğu biliniyor. Bu alanda yapılan birçok reforma rağmen Dominik Cumhuriyeti, etkin olmayan ölçümleme, faturalama ve toplama sistemi nedeniyle, bölgede en yaygın ve en etkili elektrik kesintilerinden birine ev sahipliği yapıyor. Üç bölgesel dağıtım şirketinin müşterilerinin yarıdan fazlası, herhangi bir ölçüm yapılmadığından sabit bir tutar ödüyor.

“Büyümeyi Arttıracak”

Dünya Bankası Karayipler Ülke Direktörü Sophie Sirtaine “Yoksul topluluklarda güvenilir elektriğe erişimi arttırmak suretiyle bu proje, sadece yoksul mahallelerde yaşam kalitesini artırmayı amaçlamıyor. Aynı zamanda ülkede kapsayıcı bir büyümeyi artırmak için önemli bir darboğazı ele almayı hedefliyor” dedi.  

Destek Hakkında…
Proje, Dominik Devlet Elektrik Şirketleri Kurumu (CDEEE) tarafından uygulanacak. Esas olarak Santo Domingo, San Cristóbal, Santiago, La Vega, Puerto Plata, ve San Francisco de Macoris bölgelerinde yaşayan bir milyondan fazla Dominikli projeden faydalanacak. 4 yılı ödemesiz olmak üzere 20 yıllık bir vade süresine yayılan desteğin büyüklüğü ise 120 milyon ABD Doları.

Neler yapılacak?

Dağıtım Şebekesi Modernizasyonu ve Kayıp Azaltma projesinde atılacak adımlar şöyle:

  • 1003 km uzunluğundaki dağıtım şebekelerinin rehabilite edilmesi ve öncelikli alanlarda yaşayan 120.000'den fazla müşterilerin elektrik ara bağlantılarının bir üst seviyeye yükseltilmesi;
  • 138.000 den fazla uzaktan ölçme cihazı kurulması ve 73.000’den fazla yasal olmayan kullanıcıyı yasal müşteriler haline dönüştürmek suretiyle ticari kayıpların azaltılması;
  • Tüm müdahalede bulunulan çevrelerde, tüm müşteriler için elektrik temin edilen saatlerin sayısının 24 saat hizmet verecek şekilde arttırılması

sağlanacak.

Kaynak : finchannel.com