Ekonomik ve sosyal yaşamın vazgeçilmez bir unsuru olan elektrik enerjisi politikalarının hayata geçirilmesi, elektrik piyasasında liberalleşmenin sağlanabilmesi, bilhassa bu politikaların devamı ve yatırımcıya güven ortamının sunulması için Kıta Avrupası’nın deneyip memnun kaldığı bağımsız idari otorite kavramının elektrik piyasasındaki görünümü olan Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK), ilk olarak 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ve bu Kanundan daha ileri bir noktaya varmanın hedeflendiği 14.3.2013 tarih ve 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’ndaki sektörü düzenlemek ve denetlemek görevi ile elektrik dağıtım şirketlerinin en çok etkileşim içinde olduğu kurumların başında gelmektedir.

6446 sayılı Kanun’da, sektörün sürdürülebilirliğinden sorumlu, bu amaca hizmet edecek ikincil mevzuatı belirleme ve sektörün ihtiyaç duyduğu revizyonu yapma esnekliğine ve yetkisine sahip EPDK’nın yanı sıra, bu kez elektrik dağıtım şirketlerinin denetlenmesi ve elektrik dağıtım şirketinde bırakılan tek tedarik faaliyeti olan genel aydınlatmanın sağlanması bakımından Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile elektrik dağıtım şirketleri arasında bir etkileşim meydana getirilmiştir. Ayrıca, genel aydınlatma tüketimlerinin doğruluğunu kontrol etmek ve denetlemek üzere, elektrik dağıtım tesislerinin maliki TEDAŞ’ın görevlendirilmesi de 6446 sayılı Kanunun kapsamında yer almaktadır. Genel aydınlatma alacaklarının belirli bir kısmının mahalli idarelerin genel bütçe gelirleri içindeki payından karşılanacağının belirlenmiş olmasına rağmen, bu bedellerin tahsilinde yaşanan güçlülüklerin çözülememiş olduğuna bakılmaksızın, mahalli idarelerin payına düşen oranlar artırılmıştır. Tüm bu aksaklıkların çözülmesine dair beklentiler Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığında yoğunlaşmaktadır. 6446 sayılı Kanun uyarınca, elektrik dağıtım şirketlerinin düzenlemelerine gereksinim duyduğu diğer bir idari makam ise Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’dır. Kanun kapsamında Bakanlıktan beklenen alt yapı çalışmaları nedeniyle doğacak zemin tahrip bedellerinin belirlenmesine esas birim fiyatları belirlemesi yönündedir.

Elektik dağıtım sistemine bağlantı için gereken ön koşullardan birisi olan yapı izni ve/veya yapı kullanma izin belgelerinin düzenlenmesi, 3194 sayılı İmar Kanunu uyarınca yetki sınırlarına göre belediyeler veya valilikler tarafından düzenlenmektedir. Çarpık kentleşmesinin, gecekondulaşmanın önlenmesi bakımından yapı kullanma izin belgesi olmayan yapılara elektrik enerjisi verilmeyeceğine dair hükmün, elektrik dağıtım şirketlerini elektrik talep edenler ile izin belgelerini düzenlemeye yetkili makamlar arasında bırakabilmektedir.

İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu sonrasında işyerleri tehlike sınıflarına ayrılmış ve elektrik dağıtım şirketleri bu ayrımdan nasibini çok tehlikeli sınıfa dahil edilerek almıştır. İş sağlığı ve güvenliği kapsamında öngörülen uygulamalar ile yaptırımlar bakımından elektrik dağıtım şirketleri Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile daha ilişkili hale gelmişlerdir. 

Elektrik dağıtım şirketlerinin kamu döneminde etkisini pek hissetmedikleri, ilk olarak sektörel devralmalardaki görüşleri ve devirlere ilişkin uygun bulma kararlarıyla dikkat çeken Rekabet Kurumunu, elektrik dağıtım şirketleri hakkında “Hakim Durumun Kötüye Kullanılması” şüphesiyle başlattığı ön araştırmaları nedeniyle yakından tanıma fırsatı doğmuştur. Son kararlarında enerji sektörüne yoğun bir yönelim gösteren Rekabet Kurumu uygulamaları, Rekabetin Korunması Hakkında Kanun ve ikincil mevzuatını öğrenme ve tüm iş ilişkilerinde göz önünde bulundurma zorunluluğu doğmuştur.

Elektrik dağıtım şirketlerinin kamu döneminde avantajlı oldukları ancak özelleştirmeyle birlikte bu avantajı kaybettikleri diğer bir konu ise kayıp ve kaçakla etkin mücadele için gerekli olan mühür fekki suçunun artık özelleşen elektrik dağıtım şirketi aleyhine işlenemez bir suç yapısına büründürülmesi olmuştur. Adli makamlarca, mührün bozulması eylemi hakkında takipsizlik kararları verilmeye başlanmıştır. Yine, kaçak elektrik kullanımı hırsızlık suçu kapsamından çıkarılmış, söz konusu eylem karşılıksız yararlanma suçu olarak değerlendirilmeye başlanmış ve failin iki kez, mağdurun, yani elektrik dağıtım şirketinin zararını gidererek soruşturma veya kovuşturmadan kurtulmasına olanak tanınmıştır. Mühür fekki ve elektrik enerjisinden karşılıksız yararlanma suçları nedeniyle elektrik dağıtım şirketlerinin adli makamlarla ilişkileri yoğunluk kazanmaya başlamıştır.

6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ile yapılan köklü değişiklerle abonman sözleşmeleri de yeni bir boyut kazanmıştır. Satıcı ve sağlayıcı kavramlarıyla tam olarak ilişkilendirilemeyen elektrik dağıtım faaliyetlerinin kendine özgü (sui generis) ruhunun, abonman sözleşmelerine yansıtılması pek mümkün olmasa  da, EPDK tarafından standart şekilde belirlenmesi planlanan ve 6446 sayılı Kanun sonrası değişikliklerini de yansıtacak şekilde onaylanacak  anlaşmaların şeklinde ve içeriğinde de bu Kanundan izdüşümler görmek mümkün olabilecektir.

Doktrinde ve yargı kararlarında sıkça tanım ve içerik olarak uygulanmakta olan ancak 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun yürürlüğe girmesiyle birlikte ilk kez yasal düzenlemeye kavuşturulan, mahiyeti veya faaliyette kullanılan araçların özelliği itibariyle zarar yol açması kuvvetle muhtemel olanlar için öngörülen tehlike sorumluluğunun kapsamına elektrik dağıtım şirketleri de dahil olmuştur.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurulunun, idari yaptırım kararları ile birel düzenleyici işlemleri de dahil olmak üzere, düzenleyici işlemlerinin iptali isteminde, Danıştay’ın ilk derece mahkemesi olarak görevli olması, 2.7.2012 tarih ve 6352 sayılı Kanun ile değiştirilmiştir. Kanun sonrasında idari yaptırım kararları ile birel düzenleyici işlemler aleyhine açılacak davalarda, idare mahkemeleri görevli olmuştur. Yılların verdiği tecrübeyle sabitleşen ve sistematize olan Danıştay’da oluşan elektrik piyasasını inceleme ve karar verme alt yapısının, idare mahkemelerine de sirayet etmesi temenniler arasındadır.

Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının, Ölçüler ve Ayar Kanunu uyarınca yayımladığı ikincil mevzuatta, periyodik muayene süreleri ve yaptırımların uygulanmasında, elektrik sayaçlarını dağıtım ağında kullanan olarak kabul ettiği elektrik dağıtım şirketlerini muhatap kabul etmesi,  6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’ndan sonra sayaçların, kurulum ve işletim sorumluluğunun elektrik dağıtım şirketlerine verilmesinden önceye dayanmaktadır. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının periyodik muayene nedeniyle değişimi gereken sayaçlar için özelleşmelerin yeni tamamlanmış olması ve sayaçların bulunduğu yerlerin mülkiyet hakkı bakımından erişiminde yaşanan güçlükleri öngörerek kayıp kaçak oranlarını azaltacak ve akıllı şebeke uygulamalarına temel oluşturan sayaçlar bakımından esnek, yapıcı ve uzlaşmacı bir tutum sergilemesi beklenmektedir.

Elektrik dağıtım şirketlerinin kanun ile belirlenen yapısı ve statüsü gereği, sektörde faaliyet gösteren özel hukuk tüzel kişileri ve dağıtım sistemi kullanıcıları arasındaki ilişkisi ve iletişim kadar, pek çok kamu kuruluşu ile etkileşim içinde olması kaçınılmazdır. Dağıtım tesislerinin bütünüyle özel sektör tarafından işletilmeye başlamasının üzerinden çok zaman geçmemesine rağmen, kamunun yaptığı düzenlemelerin özel sektörün verimliliğinin en önemli parametresi olan esnekliğinin kaybolmasına izin vermeyecek bir yapıda ve sektörün görüşünün alınarak yapılmasının dağıtım şirketlerinin performansını olumlu katlı sağlayacaktır. Enerjiye ilişkin hükümet politikalarının tüm idari makamlara sirayeti ve bu politikaların kamunun bütünü tarafından desteklenmesi için Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Enerji Piyasası Düzenleme Kurumuna önemli görevler düşmektedir.

Nurcan Uyar
LLM, Avukat

Başkent Elektrik Dağıtım A.Ş.
Hukuk Müşaviri

 

 
 
E-Bülten
 
Sayı:5 / Mart 2015
 
 
 

Geçtiğimiz sene ABD’nin büyük şebeke işletmecilerinden biri olan ve faaliyet alanı 13 eyaleti kapsayan PJM Interconnection, gelecekteki enerji talebini en düşük maliyetle karşılayabilmek için şirketlere açık artırma çağrısında bulundu. Şirketler şebekeye elektrik kapasitesi sunmak için teklif verdiler. Şebekeye dahil edilen birçok enerji kaynaklarından faydalanarak, en az maliyet ile elektrik üretmenin yöntemi belirlendi.
Çoğu insan, rüzgar ve güneş gibi yenilenebilir kaynaklardan sağlanan enerjinin daha az maliyetli olduğunu düşünürken, kazanan teknoloji “talep yanıtı” oldu. Bu teknoloji sayesinde azami elektrik talebi yönetiliyor ve maliyetin düşmesi sağlanıyor. Teknolojinin elektrik maliyetini düşük tutması ise tamamen enerji talebini yönetmek ile alakalı. Teknoloji sahibi şirket ise şebeke işletmecisinin 2017-2018 yılları arasında yüzde 50’ye yakın elektrik ihtiyacını karşılayacak.

Günün farklı saatlerinde elektik tüketimi azalıyor ve çoğalıyor. Mesela geceleri insanlar daha az elektrik kullanıyorlar ve talep düşüyor. Mevsimsel farklılıklar da talebin değişmesini sağlıyor, mesela kış aylarında daha fazla elektrik kullanılıyor ve talep artıyor.

Enerji talebinin çok yüksek olduğu zamanlar, elektrik kesintilerinin önüne geçmek için şebeke işletmecileri talep edildiği kadar elektrik tedarik etmek durumunda kalıyor. Bu süreçte şebeke işletmecilerinin birçok enerji santralleri ile iletişimde olması gerekiyor. Enerji santralleri ise yine talebe göre devreye giriyor ve talebin yoğunluğuna göre enerji üretiyor. Santrallerin değişken elektrik talebine göre işletime girmesi ise ciddi maliyet unsuru oluşturuyor.

Bugün kullanılan en yaygın talep yanıtı çözümü, elektrik tüketiminin gerçekleştiği saatleri değiştirmektir. Mesela bir otel düşünürsek, burada yoğun bir şekilde elektrik tüketen çamaşır yıkama ve kurutma işlemleri, elektrik talebinin düşük olduğu gece saatlerinde yapılabilir. Gece tarifesi daha düşük olduğu için elektrik faturasında ciddi tasarruf yapılabilir.

“Yerinde kullanılan piller” de talep yanıtı teknolojileri arasında yer alıyor. Binalar ve yapılarda kullanılan piller, elektrik talebinin düşük olduğu zamanlarda şarj ediliyor ve azami talep dönemlerinde bu pillerden elektrik kullanılıyor. Bu şekilde, hem şebekeye aşırı yüklenmekten sakınılıyor hem de elektrik kesintilerinin önüne geçiliyor. Tüketiciler için de elektrik faturalarında tasarruf sağlanıyor. Yalnız en yeni teknoloji ile üretilen ve yeterli elektrik sağlayabilecek kapasitedeki pillerin üretim maliyetleri oldukça yüksek. Bu yüzden yaygın kullanılabilecek bir yöntem değil ama maliyetlerin düşmesi ile birlikte gelecekte çok kullanılacak bir yöntem olarak değerlendiriliyor.

Bunların dışında farklı tekniklerle de talep yönetilebiliyor. Mesela azami talep dönemlerinde yakıt hücreleri kullanılarak elektrik üretilebilir. Elektrik fiyatları hakkında bilgilendirme uygulamaları geliştirilebilir ve tüketiciler bu şekilde elektrik fiyatlarını takip ederek daha akıllı seçimler yapabilirler.

Kaynak: livescience.com

 

 

 

Yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilen enerjinin kesintili olması nedeniyle buna ilişkin yaşanan sıkıntıların önüne geçebilmek için elektrik depolama teknolojileri kullanılıyor. Bu amaçla İngiltere’de hayata geçirilen 28.2 milyon dolarlık Smarter Network Storage (SNS) projesi, Avrupa’nın en kapsamlı enerji depolama projesi olduğu söyleniyor. Resmi açılışı 2014 yılı Aralık ayında Enerji ve İklim Değişikliği Bakanı Amber Rudd tarafından yapılan tesis, Leighton Buzzard şehrinde dağıtım şebekesi işletmecisi UK Power Networks’a ait trafo sistemine iki senelik deneme süresiyle bağlandı. Projenin kapasitesi ise 6 MW/10 MW /saat olduğu belirtildi.

Tedarikçileri S & C Europe, Samsung SDI ve Younicos olarak belirtilen projeye İngiltere’nin enerji düzenleme kurumu Ofgem tarafından 20 milyon dolar destek sağlandı. S & C Europe Genel Müdürü Andrew Jones, konuya ilişkin “Enerji depolama teknolojileri arta kalan enerjiyi absorbe ediyor ve ihtiyaç duyulduğunda tekrar bırakarak şebekede denge sağlama konusunda büyük rol oynuyor” dedi.

Projeyle birlikte frekans ayarı ve yük kayması sağlanması sebebiyle şebeke, geleneksel termal üretim ile karşılaştırıldığında, daha verimli bir şekilde dengelenecek.


Kaynak:World Energy Focus, Ocak 2015 worldenergyfocus.org
 
 

Rekor kıracak güneş panelleri üretme iddiaları bulunan girişimci firma Semprius ticaretten ayrılma tehlikesi yaşıyor. Firma tarafından üretilen mekanizma bugüne kadar en verimli güneş enerji cihazları arasına giriyor. Semprius teknolojisinin ilk temelleri, İllinois Üniversitesi Kimya ve Malzeme Bilimi Mühendisliği Profesörü John Rogers’ın laboratuarında atıldı.

Semprius, Siemens dahil yatırımcılardan 45 milyon dolar topladı ve güneş hücrelerinin enerji verimliliğini rekor kıracak boyutlara ulaştırdı. Firma bu yıl geliştirdiği ‘yoğunlaştırılmış fotovoltaik’ teknolojisi sayesinde farklı güneş hücreleri üreterek, güneş ışığının yaklaşık yüzde 50’sini elektrik enerjisine çevirebileceğini gösterdi. Bu teknoloji ile ulaşılan oran,  geleneksel güneş hücreleri ile karşılaştırıldığında 3 kat iyileştirme sağlıyor.

North Karolina, Durham merkezli Semprius’un iddialarına göre ellerinde bulunan teknolojinin geliştirilmesi halinde enerji santralleri kuran enerji şirketleri için güneş enerjisi en ucuz seçenek haline gelebilir. Bu cihazlardan alanlara 1000’er tane kurulması halinde, enerji şirketleri 5 cent/KW saat (Amerikan) gibi az bir maliyetle elektrik üretebilecek. Bu durumda, şuan en az maliyetli enerji üreten doğal gaz santrallerinden daha uygun olacak. Bütün bunlara rağmen Semprius’un mali olarak hayatta kalma mücadelesi sürüyor. Teknolojisinin uygun maliyetli olması için Semprius üretimini ciddi oranda artırması lazım. Şu anda firma senelik 6 MW enerji üretebilecek kadar güneş hücreleri yapıyor fakat bu rakamın 200 MW’a ulaşması gerekiyor. Bu kapsamda firma yaklaşık 40 milyon dolarlık yatırım almayı ümit ediyor.

Firmanın Teknoloji Başyetkilisi Scott Burroughs, “2007’de risk sermayedarları güneş firmalarına para yağdırıyorlardı. Bu konuda firma adında ‘güneş’ geçmesi yeterliydi. Şu anda tam tersi geçerli, ‘güneş’ kelimesini duyunca kale bile almıyorlar” dedi. Bu ortamda teknik olarak yeterlilik sağlanıyor fakat yatırımcı açısından, “Güneş teknolojisinde bir dönüm noktası gün yüzünü görebilecek mi?” sorusu takılıyor akıllara. Semprius, ayakta kalabilmek için çok paraya ihtiyaç duymuyor, hatta üretimini artırmak için fazla kapasitesi olan mevcut LED üreten bir tesiste de büyümeyi başarabilir.

Siemens,  Semprius firmasının teknolojisini yakından inceledikten sonra Haziran 2011 yılında yatırım yapmaya karar verdi. Siemens’in değerlendirmelerine göre, firmada bulunan yoğunlaştırılmış fotovoltaik teknolojisi elektrik üretiminde ciddi anlamda düşük maliyet sağlıyor. Siemens’in planına göre iki firma birlikte çalışıp Semprius’un yoğunlaştırılmış fotovoltaik cihazlarını, Siemens’in uzmanlık alanı olan elektrik santral inşasında kullanacaktı. Fakat 15 ay sonrasında dünya piyasalarında ki değişimler bu planlarından vazgeçmelerini sağladı. Özellikle Çin’de üretilen düşük maliyetli, geleneksel yöntemle silikondan üretilen cihazlar, piyasada yeni teknolojilere yönelik yatırımlara ve çalışmalara gölge düşürdü. Bu gelişme çok sayıda girişimci firmanın ar-ge çalışmalarını sürdürmelerini ve mevcut teknolojilerini ticarileştirmelerini engelledi.

Semprius iddia ettiği gibi 5 cent/KW saat (Amerikan) gibi az bir maliyetle elektrik üretebilecek şekilde teknolojisini geliştirebilirse, yeni enerji santralleri kurmayı hedefleyen şirketlerin ilgisini çekmeyi başarabilir.

Kaynak: technologyreview.com