EPDK’nın Dağıtım Şirketlerine yönelik Ar-Ge projeleri içerisinde “Elektrik Dağıtım Şebekesinde Kayıp ve Kaçak Elektrik için Önleyici Çalışmalar” projesi ile dağıtım şirketlerinin dünyadaki en iyi uygulamalar perspektifiyle konuyu ele almasına ışık tutmakta, aynı anda devam eden saha çalışmalarını da raporumuza yansıtmak üzere takip etmekteyiz.

Dağıtım şirketlerinin kayıp-kaçak oranları nedir?
Kayıp ve kaçak konusunun anlaşılabilmesi için önce tanımların ve rakamların iyi anlaşılması gereklidir. EPDK Elektrik Piyasası 2013 Yılı Piyasa Gelişim Raporu’na göre dağıtım şirketlerinin kayıp kaçak oranları, Çizelge-1’de yer almaktadır. Çizelge-2’de ise TEDAŞ 2013 Türkiye elektrik dağıtım ve tüketim istatistikleri (Aralık 2014) raporuna göre dağıtım şirketlerinin tüketim ve kayıp miktarları incelenebilir. Çizelge-1’e göre kayıp-kaçak oranı en yüksek olan 6 bölge, sırasıyla Dicle, Vangölü, Aras, Toroslar, Yeşilırmak ve Akdeniz EDAŞ bölgeleridir. İlk sıradaki Dicle EDAŞ’ın kayıp-kaçak oranı, 2013 yılı için %75,41 olarak gerçekleşirken son sıradaki Trakya EDAŞ’ın kayıpkaçak oranı %6,14 olmuştur. Bugün dağıtım şirketlerinin TEDAŞ’tan devir alındığında sahadaki gerçek kayıp-kaçak oranlarının çok daha yüksek olduğunu ifade etmeleri bir yana, Dicle ve Vangölü EDAŞ’tan 2015 yılı sonuna kadar kayıp-kaçak oranında beklenilen düzelme, %26,38 ve %29,90 olarak görünmektedir.

Çizelge-1 Dağıtım Şirketleri kayıp-kaçak oranları (Kaynak: EPDK Elektrik Piyasası 2013 Yılı Piyasa Gelişim Raporu)

Çizelge-2’deki değerler incelendiğinde, 2013 yılında toplam 162 milyar kWh enerji dağıtılmıştır ve bunun yaklaşık 31 milyar kWh’i kaçak enerjidir. Dağıtım şebekesinde dağıtılan enerjinin beşte biri kadarı kayıptır. Odaklanılması gereken konu, bu kayıp enerji miktarının en aza düşürülmesidir.

Çizelge-2 Dağıtım Şirketleri tüketim ve kayıp miktarları (Kaynak: TEDAŞ 2013 Türkiye elektrik dağıtım ve tüketim istatistikleri-Aralık 2014-ilk iki veri sütunu-1 nolu bağlantı dâhil)

Tablolardaki veriler değerlendirilirken teknik ve mantıksal birkaç sorgulama yapılması gerekmektedir:
1-Teknik olarak “Kayıp-kaçak” ifadesi neyi tanımlamaktadır ve nasıl hesaplanmaktadır?
2-Bu tanımın içinde tahsil edilemeyen enerji var mıdır?
Çok yalın bir ifade ile dağıtım şirketleri, bölgelerinde tüketilen enerjiyi, iletim şirketinden satın alırlar (dağıtım seviyesinden bağlı üreticilerin üretimi hesaba katılmaz ise). Dağıtım şirketi abonelerinin sayaçlarındaki değerlerin toplamı ile iletim şirketinin teslim ettiği enerjinin arasındaki fark, kayıp-kaçak olarak adlandırılmaktadır. Bu değer, sayaç okumalarındaki hataları içermediği gibi okunmayan veya tahsil edilemeyen enerjiyi de içermemektedir. Oysa ki, karşılığı tahsil edilemeyen bir enerji, “kayıp enerji”dir ve tam olarak hesabı yapılmamaktadır.
Diğer taraftan dağıtım şirketlerinin özelleştiği dönemde abone kayıtları ile ilgili problemlerin olduğu bilinmekte, abone kayıt, faturalama, sözleşme, teminat ve sayaç yönetimi konuları üzerine özellikle son 2 yıldır projeler gerçekleşmekte ancak; hala dağıtım şirketleri, teslim aldıkları bu sistemleri doğru kayıtlı hale getirmekte güçlük yaşamaktadırlar. Hal böyle olunca bir dağıtım şirketinin hesabını yapması gereken asıl kaynak olan tahsil edilen enerji verisi, açıklanan kayıp-kaçak oranlarında yer almamaktadır.

“Kayıp” ifadesi nasıl güncellenmelidir?
Dünya’nın kayıp-kaçak terimini ele alışı ve konuya bakışı, bir parça farklıdır. Kayıplar, satın alınan enerji ile tahsil edilen enerji arasındaki parasal farktır. Bu farkın bir bölümü teknik olarak hesabı yapılan, şebekenin teknik kapasitesi ile ilgili kayıplardır. Şebeke yenileme faaliyetleri ile bu kayıplar sınırlı miktarda azaltılabilir. Teknik olmayan kayıplar başlığı altında ise, sayaç ve okuma hataları, faturalama hataları, tahsilat hataları ve tahsil edilemeyen bölüm bulunmaktadır. Fiziki olarak şebekeden kayıt dışı olarak kullanılan enerji de teknik olmayan kayıp bölümü içinde değerlendirilmektedir. İncelenen yurtdışı uygulamalarda, ölçümler ve hesaplamalar, toplam teknik ve ticari kayıplar (Aggregate Technical and Commercial Losses – AT&C Losses) üzerinden yapılmakta ve hedefler bunlara göre belirlenmektedir. Teknik olmayan kayıplar, sosyal, ekonomik, coğrafi, kültürel bileşenleri olan problemlere işaret etmektedir ki makul düzeyin üzerinde kaçak elektrik kullanımı olan ülkelerin hiçbirinde teknik bir faaliyet gösteren dağıtım şirketlerinin tek başına bunlarla mücadele etmesi beklenmemektedir. Çizelge-3’te toplam dağıtılan enerjinin bar grafikle gösterimi yer almaktadır. Bu gösterimde göze çarpan ilk husus, en çok enerji dağıtan bölgenin Dicle EDAŞ olarak göründüğüdür. Oysaki bu dağıtım şirketi, dağıtılan enerjinin bedelini tahsil edememektedir. Tahsil edilemeyen enerjinin sağlıklı hesaplanamadığı veya

 

Çizelge-3 Dağıtım bölgelerinde toplam dağıtılan enerji miktarı (MWh)

düzenleyici kurum tarafından tahsilat riskinin dikkate alınmadığı bir gerçektir. Odaklanılması gereken asıl konu, kayıp-kaçak yüzdesi yerine kayıp enerji miktarı olmalıdır. Tahsilatı yapılamayan, ülke ekonomisine ve abonelere maliyet olarak ödetilen bu miktarın düşürülmesi için her abone ile tek tek ilgilenilmesi yerine enerjinin kaçağının yüksek olduğu bölümlerde kaçağın yüksek olduğu yerlere odaklanarak çalışmalar yapılması, asıl amaç olmalıdır ve dünyadaki uygulamalar da bu yöndedir.

Kaçak kullanım suç mudur?
Dünya’daki uygulamalardan önemli bir farklılık da elektriğin kaçak kullanımının ülkemizde kanunen “suç” olarak değerlendirilmeyişidir. Ülkemizde “usülsüz kullanım” olarak değerlendirilen kaçak kullanım, Dünya uygulamalarında 1 ile 4 yıl arasında hapis cezasını ve ilave para cezasını gerektiren, adi suç mertebesinde görülen ve uzmanlaşmış mahkemelerin davaları incelediği bir suçtur. Bu suç ile mücadele için Dünyanın farklı bölgelerinde sorunun kaynağına göre farklı uygulamalar bulunmaktadır: Örneğin Orta-Avrupa ülkesi olan Macaristan’da RWE, E-ON, EDF gibi en büyük enerji şirketleri elektrik dağıtımı alanında faaliyet göstermektedir. Kaçak elektrik kullanımının fakirlik kaynaklı olduğu görüldüğünden sosyal projeler ile devlet ve sosyal yardım kuruluşları ile projeler gerçekleştirilmiştir. Bu projeler esnasında hukuksal durumdan taviz verilmemiş ve yasalar aynen uygulanmış, kaçak kullanım yapanlar cezalandırılmıştır. Hindistan’da teknik olmayan kayıplar, abone kaydı olmayan tüketim kaynaklıdır ve abone yapılıp fatura gönderilen kişilerin yasalardan korkarak enerji bedelini ödediği gözlenmiştir. Brezilya’da sosyal mukavemetin çok olduğu ve polisin dahi giremediği bölgelerde, güvenlik güçlerinin desteği ile düzenlemeler yapılmış ve daha sonra gerçekleştirilen sosyal projeler ile problemlere sürdürülebilir çözümler getirilmeye çalışılmıştır. Yukarıda örnek olarak gösterilen ülkelerde kaçak elektrik kullanımı, bir suçtur, hapis ve para cezasına tabidir. Devlet desteği ve güvenlik güçleri her aşamada dağıtım şirketlerinin arkasında yer almaktadır. Brezilya’da sorunlu bölgelerde sosyal projeler yapılması için kanuni zorunluluk bulunmaktadır.

Türkiye uygulamasında kaçak kullanım ile mücadele var mıdır?
Teknik olarak ele alındığında, Türkiye dağıtım şirketlerinin şebeke mimarisinin yukarıda örnek verilen ülkelerden daha modern olduğu görülmektedir. Hindistan’da kaçak kullanım, hatta kanca atmak şeklinde düşük gerilim seviyesinde gerçekleşirken ülkemizde orta gerilimden traktör üstü mobil trafo ile kaçak kullanım söz konusudur (bkz.Şekil-1). Dicle EDAŞ uygulamaları incelendiğinde, Dünya’da pek de örneği görülmeyen profesyonellikte yapılan kaçaklara karşı aynı şekilde benzeri bulunmayan nadide yöntemler ile tedbirler alınmıştır. Şekil-2’de değişik tipte kaçaklar için mali imkânsızlıklara rağmen gerçekleştirilen farklı tedbirler görülmektedir. Teknik olarak sahadaki durum incelendiğinde dağıtım şirketlerinin uygulamalarının Dünya’daki benzer uygulamalardan daha geride olduğu kesinlikle söylenemez. Sosyal mukavemetin en çok olduğu bölgelerden Brezilya dağıtım bölgelerinde adam kaçırma, yaralama gibi olaylara rastlanmazken, Türkiye’de dağıtım şirketlerinin ne yazık ki her gün tecrübe ettiği olaylar arasında yer almaktadır. Dağıtım şirketlerinde kayıp ve kaçak ile mücadele, kesintiye uğrayarak devam ettirilmeye çalışılmaktadır.

Şekil-1 Şanlıurfa’nın Hilvan ilçesinde traktör römorkunda mobil trafo ele geçirildi (05.11.2014)

Hangi hususlarda çözüm sonrasında kaçak kullanım ile mücadele edilebilir?
Sahada hayati önemde üç husus çözüm beklemektedir:
1-Saha, homojen kabul edilemez. Her dağıtım şirketinin sahasında dahi sosyal, ekonomik, kültürel ve teknik farklılıkları olan bölgeler bulunmaktadır ve dağıtım şirketleri arasında kaçak elektrik kullanımı ile mücadele konusunda karşılaştırma yapılırken aynı kulvarda olmadıkları gerçeğine göre çözümler üretilmelidir. Teknik olmayan problemlerin çözümü için farklı kaynaklar önerilmelidir.
2-Yasal düzenlemeler olmadan özel bir şirketin sahada kaçak kullanım ile mücadele etmesi beklenmemelidir.
3- Dünya’daki kaçakla mücadele konusundaki en iyi uygulamaların ortak noktası Devlet’in hukuki düzenlemeler ve tüm kurumlarıyla dağıtım şirketlerini destekliyor olmasıdır. Belirtmiş olduğumuz üzere, resmi verilere göre 2013 yılında gerçekleşen kayıp enerji miktarı 31 milyar kWh civarıdır. Yalnızca Dicle EDAŞ için bu değer, 14,5 milyar kWh mertebesindedir. Vangölü EDAŞ için 2,5 milyar kWh, Aras EDAŞ için 1 milyar kWh olan bu kayıp, ülke ekonomisi için ciddi bir yük oluşturmaktadır. Bu ekonomik maliyet unsurunu en aza indirebilmek amacıyla sosyal, ekonomik, coğrafi, kültürel bileşenleri olan kaçak elektrikle mücadelede, en iyi Dünya uygulamalarında olduğu gibi Devlet’in hukuki düzenlemeler ve tüm kurumlarıyla dağıtım şirketlerine destek vermesi büyük önem arz etmektedir.

Şekil-2 Dicle EDAŞ bölgesinde kaçak kullanım ile mücadelede alınan teknik önlemlerden bazıları

Yukarıdaki düzenlemelerin gerçekleşmesi sonrasında sahada iyileşmeler somut olarak hayata geçebilecektir. Unutulmaması gereken bir başka önemli husus da bu çalışmanın sürekli bir çalışma olması gerekliliğidir. Özellikle kaçak kullanımın alışkanlık haline geldiği ve üst düzey kaçak yöntemlerinin gelişmiş olduğu sahada uzun soluklu çalışmalar öngörülmeli, anlık çözüm beklentilerinin gerçekçi olmadığı anlaşılmalıdır. Elektrik Piyasası Kanunu’nda ifade edilen ucuz, kaliteli, kesintisiz ve rekabetçi elektrik piyasasına kavuşulması, yukarıdaki bahsi geçen engellerin kaldırılmasına doğrudan bağlıdır.

 

 

 

Son günlerde elektrik faturalarındaki kayıp-kaçak bedelinin iade edileceği haberleri ile birlikte bir anda gözler dağıtım şirketlerine çevrilmiş durumdadır. Özellikle kayıp-kaçak oranları yüksek olan bölgeler, abonelerin faturalarındaki bedellerin sorumlusu konumuna düşmekte ve haksız bir vicdani yargılama ile karşı karşıya kalmaktadır. Hiçbir sorunun, ortam şartları dikkate alınmadan sağlıklı değerlendirilemeyeceğini unutmamak gerekir. PwC olarak kaçak elektrik ile mücadele hususunda son derece önemli bir pozisyonda görev icra etmekteyiz.

 
 
E-Bülten
 
Sayı:7 / Mart 2015
 
 
 

Avrupa’nın enerji sistemi, dönüşüm sürecine bağlı olarak bir takım zorluklarla karşı karşıya kaldı. Çok çeşitli enerji kaynaklarıyla baş edebilmek için yeni düzenlemeler ve iş modellerine gerek duyuluyor. Hollanda Çevre Değerlendirme Ajansı’ndan Pieter Boot ve Clingendael Uluslararası Enerji Programı’ndan ise Jacques de Jong, Avrupa enerji sistemini düşük karbonlu bir geleceğe hazırlamak için tavsiyelerde bulundular. Boot ve Jong, “Enerji piyasasını düzenlemek konusunda başarısız olunursa, AB’nin tüm enerji dönüşümü riske girecek” uyarısını yaptılar.

Rüzgar ve güneş gibi üretim seviyesi değişken olan kaynaklardan elde edilen ve sisteme dahil edilen enerji kısıtlı ise enerji talebini karşılamak konusunda sorun yaşanmıyor. Fakat sisteme dahil edilen değişken enerji yüzde 20-25 gibi oranlara ulaşınca, enerjinin kesintili ve dalgalı olması nedeniyle enerji talebini destekleyecek ek kapasite oranının yükseltilmesi gerekiyor, bu da enerjinin maliyetini oldukça yükseltiyor.

Toptan elektrik satış pazarının, “yatırımları yönlendirici” olarak bilinen geleneksel rolü yenilenebilir enerjinin yaygınlaşmasıyla birlikte değişmesi bekleniyor. Bunun yerine, yenilenebilir enerjinin yaygınlaşmasını sağlayan destek programları daha önemli hale gelecek. İki uzmana göre yeni enerji piyasa yapısının, piyasa katılımcıları ve politikacılar tarafından yeterince önemsenmeyen üç önemli sonuçları şöyle:

  • Üretim maliyetlerinin düşmesiyle birlikte yenilenebilir enerji teşviklerinin tamamen kaldırılacağı piyasa uzmanları tarafından öngörülüyor. Fakat toptan elektrik fiyatları, üretim fiyatlarından daha hızlı düştüğünde ve yenilenebilir kaynaklardan üretilen enerji miktarının fazla olduğu zamanlarda desteğin kaldırılması mümkün olmayacaktır.

  • Şebeke hatlarının uzatılması gerektiği için şebeke ve işletme maliyetleri yükselecektir.

  • Yeni tesislerin kurulmasına ilişkin teşvikler yetersiz kalacağı için üretim yeterliliği garanti altına alınamayacaktır.

Boot ve Jong, bu sorunların çözümlenmesi için atılacak adımlar konusunda aşağıdaki 6 başlığı belirlediler:

  1. Gün içi ve dengeleme piyasalarının işleyişini iyileştirmek: Sistem operasyonunda verimliliğin ve efektifliğin sağlanması için gün içi ve dengeleme işlemlerinde fiyat sinyallerinin güçlendirilmesi gerekiyor. Bu da talep entegrasyonunu ve işletim rezerv talep eğrilerini artırmak ile sağlanacaktır.

  2. ‘Karbon fiyat tüneli’ oluşturmak: Enerji sisteminin işleyişini güçlendirmenin en etkin yolu AB Emisyon Ticareti Sistemi’ni iyileştirmektir. Temiz enerji teşviklerini düşürmek için karbon “fiyat tüneli” uygulanması gerekir. Önceden belirlenmiş taban fiyata eriştikten sonra müsaade edilen miktarın açık artırma ile satılması halinde garantili minimum ve maksimum fiyat uygulaması başlatılabilir.

  3. Emisyon performans standartları oluşturmak: AB Emisyon Ticareti Sistemi’ni yakın zaman içerisinde iyileştirmek mümkün olmayabilir. İkinci bir seçenek olarak elektrik santrallerine yönelik emisyon performans standartları oluşturulması bulunuyor. Karbondiyoksit fiyatlarında önemli derecede fiyat artışı beklenmiyorsa hem piyasa yapısına dayanan hem spesifik vakalara yönelik düzenleme enstrümanlarında kombinasyon yapılabilir. Bu şekilde fosil yakıtlarla çalışan elektrik santrallerinden emisyonun azalması ve karbon bütçelerinin daha verimli kullanımı sağlanacaktır. Bu önlemlerle toptan satış fiyatlarında biraz artış gözükse de sübvansiyonlar da azalacaktır.

  4. Özel olarak tasarlanmış “risk dengeleme” çözümleri sunmak: Güneş ve rüzgar enerjisi üreten teknolojilerinin piyasaya sunulması konusunda yatırımcı güveninin sağlanması çok önemlidir. Düzenleyici kurumların oluşturabileceği riskler, yatırım açısından önemli bir engel olarak görülüyor. Bu yüzden yeni risk dengeleyici yaklaşımlar başlatılmalıdır. Bu konuda uygulanabilecek yöntem ise uzun vadeli koordinasyon mekanizmaları oluşturmak. Bu kapsamda yatırımcıların kamu kurumları veya diğer (sınai veya kooperatif) tüketici grupları ile bir araya getirilmesi bir çözüm oluşturabilir.

  5. Şebeke-üretim paradigmasını yeniden düşünmek: Değişken yenilenebilir enerjinin çoğalması ile birlikte yüksek gerilim ve dağıtım hatlarının rolü daha da önem kazanacak. Bu kapsamda “şebeke-takip-üretim” paradigmasının yeniden gözden geçirilmesi lazım. Bu konu hem şebeke planlaması hem tarifelendirme metodolojisini kapsıyor.

  6. Enerji politikalarını oluştururken bölgesel anlamda düşünmek: Ulusal politikaların AB’nin enerji entegrasyonu sürecine katkıları eksik kalacaktır. Bu yüzden birbirine bağlı piyasaları kapsayan, sınır ötesi politikaların tasarlanması lazım.

İki uzman, geçen yıl kabul edilen “2030 Paketi”nin uygulanma sürecinde AB’nin bu önlemleri dikkate alması gerektiğini vurguladı.

Kaynak: energypost.eu

 

 

 

Alternatif, yenilenebilir ve yeşil enerji olarak kategorileştirilen güneş, rüzgar ve jeotermal gibi doğal kaynaklardan bahsedilirken akla en son gelen kaynaklardan birisi dalga enerjisi. Aslında dünya genelinde dalga enerjisi alanında geliştirilmiş 100’den fazla konsept var. Fakat bunlardan sadece bir kaçı prototip olarak geliştirilmiş ve denenmiş sayılıyor. Bunlardan bazıları ile istenilen sonuçlar elde edilemediği için çok gündeme taşınmıyor.

Dalga enerjisi üzerine çalışma yapan akademik ve özel sektörden oluşan bir grup araştırmacı, dalga enerjisini rüzgar ve güneş gibi kesintili kaynaklarla karşılaştırarak, dalga enerjisinin sürekli olduğu için elektrik şebekesine daha kolay entegre edilebileceği sonucuna vardı. ABD’de Oregon Devlet Üniversitesi (OSU) ve Kanada Victoria Üniversitesi işbirliği ile yapılan araştırmaların sonuçlandığı rapora göre, dalga enerjisi diğer doğal kaynaklarla karşılaştırıldığında Ar-Ge konusunda henüz başlangıç aşamasında, fakat araştırmaya değer bir potansiyeli var. Raporda ayrıca, güneş ve rüzgarın kesintili kaynak olmaları sebebiyle bu kaynaklardan enerji üretilmediği zamanlarda, başka kaynaklara ihtiyaç duyulduğu, bu kapsamda da toplam elektrik maliyetlerinin yükseldiği belirtiliyor. OSU Mühendislik Bölümü’nde görev yapan Doç. Dr. Ted Brekken araştırmaya ilişkin, “Kaynak ne olursa olsun, her yeni keşfedilen enerji türünün en büyük sorunlarından biri, diğer kaynaklarla birlikte enerji sistemine entegre edilmesidir. Bu kapsamda araştırılan dalga enerjisi farklı bölgelerde ve farklı teknolojilerle üretildiğinde, kesintisiz olması nedeniyle sisteme daha kolay ve az maliyet ile entegre edildiği gözlemlendi” açıklamasını yaptı.

Dalga enerjisinin tek sorunu, her yeni gelişen teknolojide olduğu gibi henüz fiyat konusunda rekabet edecek kadar gelişmemiş ve gelişmesinin de uzun yıllar sürebilecek olması.

Kaynak: sciencedaily.com

 
 

Amerika Birleşik Devletleri'nin en büyük dördüncü, Teksas eyaletinin ise en büyük şehri olan Houston kentinde dağıtım ve iletim hizmetleri veren CenterPoint Energy’nin üst düzey Başkan Yardımcısı Kenny Mercado, şebeke modernizasyonuna ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Amerika Birleşik Devletleri’nde düzenlenen ve sektörün en kapsamlı konferans ve fuar organizasyonları arasında bulunan DistribuTECH 2015, Şubat ayında San Diego’da gerçekleştirildi. “Geleceğin Şebekesi” adlı panelde konuşan Mercado önümüzdeki 5-10 yıl içerisinde şebekelerde modernizasyon yatırımlarının artacağını fakat bunun öncesinde iyi planlama yapılması gerektiğini belirtti.

Teknolojide ilerlemenin özellikle Kaliforniya, New York ve Texas şehirlerinde gerçekleşeceğini ve bu ilerleme modellerinin buradan yaygınlaşacağının altını çizen Mercado, bu ilerlemenin “müşterilerin ve toplumun kontrole ihtiyaç ve istek” duymasından dolayı ivme kazanacağını söyledi.

Mercado “Kamu hizmeti sağlayan şirketler ne tür teknolojik yatırımlar yapacak olurlarsa olsunlar, bunun ilk adımı şebekeyi hazırlamaktan geçer. Bu yüzden sistem ve altyapılarına çok akıllı ve inovatif yatırımların yapılması gerekir” dedi. Mercado şirketlerin “Geleceğin Şebekesi”ni kurmaları için minimum olarak yapılması gerekenleri şöyle sıraladı:

  • Sistem güvenilirliğini ve direncini iyileştirmek.
  • Gerçek zamanlı müşteri hizmetleri, müşteri uygulamaları ve müşteri seçeneklerine olanak sağlamak.
  • Aylık enerji faturalarını ödenebilir düzeyde korumak.
  • Rekabetçi yenilenebilir ve yerinde enerji kaynaklarına olanak tanımak.
  • Şebekeyi kötü eylemlere karşı korumak.

Yatırımlarda zamanın en önemli faktörlerden birisi olduğunu söyleyen Mercado, CenterPoint Energy’nin 2009-2012 yılları arasında gelişmiş ölçüm sistem ve akıllı şebekelerine yaklaşık 1 milyar dolar yatırım yaptıklarını belirtti. Şirket 2012-2014 yılları arasında ise şebekenin iç sistemine odaklanarak kendi hizmet bölgelerindeki altyapı ve sisteme yaklaşık 2,3 milyar dolara yakın yatırım yaptıklarını bildirdi.

Kaynak: tdworld.com