E-Bülten
 
Sayı:78 - Ağustos 2016
 
 
 

Elektrik piyasalarındaki güncel konuların incelenmesi, değerlendirme raporları hazırlaması, öngörü çalışmaları yapması, bu amaçlara yönelik yapılacak doktora ve yüksek lisans tezlerinin ELDER tarafından desteklenmesinin sağlanması amacıyla ‘ELDER Akademik Danışma Kurulu oluşturuldu. Kurul’un, üniversiteler ile dağıtım şirketlerinin ortak AR-GE projeleri geliştirilmesinde de etkin olması hedefleniyor. 


ELDER Yönetim Kurulu Başkanı Nihat Özdemir’in Akademik Danışma Kurulu’nun açılış toplantısı konuşmasıdır:

“Çok Değerli Akademisyenler,

Hepiniz hoş geldiniz. ELDER akademik danışma kurulu üyemiz olmayı kabul ettiğiniz için teşekkür ederek sözlerime başlamak istiyorum.

ELDER ülkemizde elektrik dağıtım faaliyetini yürüten 21 dağıtım şirketinin bir çatı örgütü olarak 15 yılı bulan bir süredir faaliyetlerini sürdüren elektrik sektörünün en köklü ve en eski sivil toplum kuruluşlarından birisidir.

ELDER’i sadece dağıtım şirketlerin sesi ya da temsilcisi olarak görmemek gerekir. Özelleştirmeler ve serbestleşme ile hedeflenen rekabetçi piyasanın olmazsa olmaz koşulu müşteri odaklılıktır.

Bu yeni piyasa yapısında elektrik dağıtım şirketleri müşteri odaklı bir hizmet sunmanın ana unsurlarıdır. Yeni piyasa müşteri odaklı ve dağıtım şebekesi tabanlıdır. Bu piyasa da müşteriye en yakın olan ve müşteriye en fazla destek olan paydaş dağıtım şirketleridir. ELDER tüketicilerin de beklenti ve ihtiyaçları doğrultusunda politikalarını ve uygulamalarını belirlemektedir.

Bildiğiniz üzere ülkemiz elektrik sektörü özelleştirme ve serbestleşme sürecinden geçmektedir. Dünyadaki örnekleri ile eş zamanlı olarak 1990 yıllarda başlayan bu dönüşüm süreci siyasi istikrarsızlıklar etkisiyle uzun süre gelişim kaydetmemiştir.

Son 15 yılda sağlanan siyası ve ekonomik istikrar ortamının etkisiyle dönüşüm süreçleri hızlanmış ve özel sektör öncelikle elektrik üretimine yönelik büyük yatırımlar gerçekleştirilmiştir. Türkiye son 10 yıl içinde kurulu gücünü 2,5 kat arttırarak 80 bin megavatlara taşımıştır. Yeni kurulan tesislerin tamamına yakını özel sektör yatırımıdır. Sadece üretim için 50 milyar doların üzerinde bir yatırım gerçekleştirilmiştir.

Yine bu süreçte dağıtım özelleştirmeleri tamamlanmış ve hazineye 13 milyar dolarlık kaynak sağlanmıştır. Bu bedele ilaveten özel sektörce dağıtım şebekesine 5 milyar doların üzerinde yeni yatırım yapılmıştır. Elektrik dağıtım monopol yapısı gereği düzenlenen bir faaliyettir. Dağıtım şirketlerinin tüm gelir ve giderleri EPDK tarafından belirlenmekte ve denetlenmektedir.

Bu gelişmelerin hepsi başta tüketiciler, tüm paydaşlar adına çok olumludur. Ancak kamuoyunda elektrik özelleştirmeleri ile ilgili genel kanı olumlu değildir. Elektriğin yaşamımızdaki önemini anlatmaya gerek yok. Elektrik yokluğuna tahammül olmayan, evrensel hizmet niteliğinde bir üründür. Bizdeki genel kabul görmüş tanımıyla kamu hizmetidir. İşte bu yüzden kaliteli ve kesintisiz elektrik hizmetinin tüm kullanıcılara eşit ve makul şartlarda sunulması birincil gerekliliktir. Öte yandan, böyle yapısal dönüşümler zaman almakta ve kolay olmamaktadır. Öncelikle uzun yıllardır yatırım yapılmamış bir şebeke devraldık. Bu eski şebekenin acilen yenilenmesi gerekiyor. Ama yatırımların büyük bölümünü mevcudun yenilenmesine değil yeni tesislere ayırmak zorunda kalıyoruz. Yatırım bütçelerini kamu dönemine göre reel bazda 3 katına çıkardık. 2016-2020 yılları için 27 milyar yatırım bütçesi talebinde bulunduk 18 milyar TL bir bütçe uygun görüldü.

Kamu dönemine göre çok daha nitelikli hizmeti daha doğru maliyetler ile sağlıyoruz. Peki durum böyleyse kamuoyundaki bu olumsuz algı nereden kaynaklanıyor. Öncelikle kayıp kaçak bedelleri. Bu bedellerin faturalarda gösterilmesi vatandaşlarımızda büyük bir memnuniyetsizliğe yol açtı. Oysa özelleştirme öncesinde de kaçak kullanımla şimdiki kadar mücadele edilmiyordu. O zaman %20lerin üstünde olan kayıp kaçak oranı özelleştirmeler ile %15 altına indirildi. Ama tüketiciler bu bedeli ödediklerini bilmiyorlardı. Şimdi öğrendiler ve bunu özelleştirmenin bir sonucu olarak algıladılar. Bazı yargı kararları da bu algıyı güçlendirdi.

Keza bir grup tüketici üç ay dört ay elektrik parasını ödememeye alışmıştı. Kamu döneminde kimse bunu dert etmiyor, hesabını da sormuyordu. Ancak özel sektörün böyle bir finansal yapıyı sürdürmesi mümkün değil. Algıyı olumsuz etkileyen temelde böyle faktörler.

Bugün ülkemiz daha serbest piyasa dönüşümünü tamamlamadan elektrik sektöründe yeni bir dönüşüme tanıklık ediyoruz. Üretim portföyünde yenilenebilir enerjinin payı her geçen gün artıyor. Eskiden elektrik büyük baz yük üretim santrallerinden iletime oradan dağıtıma ve tüketime doğru akarken bu yapı hızla değişiyor.

Dağıtık üretim tesisleri dağıtım şebekesine bağlanıyor. Çatı tipi güneş panelleri ile tüketiciler aynı zamanda üretici haline geliyor. Her gün daha fazla elektrikli araç satılıyor. Bugünün şebekesi düne göre çok daha karmaşık. Tüketicilerin beklentileri ise çok daha yüksek. Günümüzde hiç birimiz elektriğin kesilmesine tahammül edemeyiz. Beklenti sadece hizmet sürekliliği ve kalitesinde değil. Örneğin tüketici olarak tüketim alışkanlıklarımızı dikkate alan daha ucuz bir tarife istiyoruz.  Ama fosil yakıt kullanmayalım güneşle elektrik üretelim de istiyoruz. Mevcut teknolojiler ve ekonomik dinamiklerde bu iki istek birbiriyle çok da uyumlu değil.

Dağıtım şirketleri tüm bu bilinmezlikleri yönetmek zorunda. Sektöre yön vermek gibi de bir misyonumuz olduğunu da düşünüyoruz. Daha önce de belirttim; yeni elektrik piyasası müşteri odaklı ancak dağıtım şebekesi bazlıdır. Tüm iş süreçleri, ürün ve hizmet çeşitlendirmeleri dağıtım şebekesinin teknolojik yetkinlikleri ile belirlenecektir. Düzenlenen bir sektör olarak bu ihtiyaçları karşılayacak mevzuatın da yapılmasını gerektirmektedir.

Akademik danışma kurulunu bu gerekliliklerden hareketle oluşturmaya karar verdik. Sizlerin de çok değerli katkılarıyla dağıtım şebekesinin teknolojik dönüşümüne yön vermek ve bu dönüşüme uygun mevzuatı şekillendirmeyi hedefliyoruz. Mevzuat erki EPDK ve bakanlıkta olduğu için bunların öneri niteliğinde olacağı aşikardır.

Son olarak bu teknolojik dönüşüm ve buna uygun iş süreçlerinin belirlenmesi çok değerli bilgilerdir. Milyarlarca liralık yatırım ve iş hacminden bahsediyoruz. Dağıtım şirketleri olarak bu katma değerin ülkemiz içinde yaratılmasına katkı sağlamayı da görev sayıyoruz."

 

Amerikan enerji piyasalarına danışmanlık faaliyetlerini yürüten NorthBridge Energy Partners’ın Kurucu Ortağı Peter Kelly-Detwiler, elektrik hırsızlığının ABD’deki boyutu ve bu sorunun önüne geçmek için ülkede atılan adımları ELDER’e anlattı. Aynı zamanda Forbes Dergisi’nde enerji ve elektrik sektörleriyle ilgili yazılar kaleme alan Detwiler, elektrik hırsızlığı sorununun çözümünde, daha geniş ölçüm yapabilme imkânı yaratan akıllı sayaçların önemine dikkat çekti. ELDER’in sorularını yanıtlayan Detwiler, şunları söyledi:

Elektrik hırsızlığının Amerika ve Kanada'daki boyutu nedir? Kişi ya da iş yerlerinin elektrik çalmasının başlıca sebepleri nelerdir?

“Tahminlere göre elektrik hırsızlığının oranı, yüzde 1 ile yüzde 1.5 arasında değişiklik göstermektedir. Fakat akıllı sayaçların yerleştirilmesinin yanı sıra bu sorunu çözmek amacıyla uygulanmakta olan aktif programlar sonucunda bu oran azalmaktadır.  Aslında bu hırsızlık büyük ölçüde yasadışı marihuana yetiştirme işleriyle bağlantılıdır. Bu marihuana yetiştirme işlerinde özellikle aydınlatma amaçlı olmak üzere çok büyük miktarda elektrik tüketilmektedir. Çünkü her aydınlatma, 1000 watt gücünde olabilmektedir. Ayrıca dar gelirli bölgelerde de, insanların sadece faturalarını ödemek istemedikleri ya da ödeyemedikleri için elektrik hırsızlığı yaptıkları görülmektedir.”

 Bu sorunu gidermek için düzenleyicilerin başvurduğu yasal yollar nelerdir?

“Yetkililer, kimlerin marihuana yetiştiriyor olabileceğini belirlemek için zaman zaman elektrik faturalarına bakmaktadırlar. Çünkü kullanılan miktarlar, genelde ortalama bir hanenin kullandığının 20 katı ya da daha fazlası olabilmektedir.  Düzenleyicilere göre, kendi işleri, altyapı kurumları tarafından önerilen hırsızlıkla mücadele programlarını inceleyip bunları onaylamak ya da bu programlarda değişiklikler yapmaktır. Genelde bu programlar sayesinde diğer vergi mükelleflerinin paraları da korunmaktadır.”

 Altyapı kurumları tarafından uygulanan çözümler nelerdir veya hangi çözümler uygulanabilir?

“Bu sorunu çözmek için öncelikle, akıllı sayaçlarla ölçüm yapabilme imkanı gerekmektedir. Fiili olarak ödenmiş olduğu bildirilen miktara kıyasla, trafodan son kullanıcıya ulaştırılmış olması gereken miktarı saptamak için kişiler, ağ içindeki geniş çaplı verilere başvurabilirler. Burada işin sırrı, kayıp kullanımın izini sürmektir.”

 

 

Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) küresel enerji tedarikinde yenilenebilir enerjinin payına ilişkin son rakamları yayımladı. Rakamlara göre, yenilenebilir enerji kaynakları küresel elektrik üretiminde en büyük ikinci kaynak oldu.

2013 ve 2014 yılları arasında küresel yenilenebilir enerji üretimi yüzde 3.6 büyüdü ve 2014 yılı sonunda 1,894 Mtep (milyon ton petrol eşdeğeri) değerine ulaştı. Buna göre toplam küresel enerji tedarikinin yüzde 13.8’i yenilenebilir enerjiden karşılandı.

Yenilenebilir enerji bugün dünyada küresel elektrik üretiminde en büyük ikinci kaynak konumunda. 2014 yılına bakıldığında, yüzde 40’lık bir orana sahip kömürün arkasından gelen yenilenebilir enerji, küresel elektrik üretiminde yüzde 22.3’lük bir orana sahip. Yenilenebilir enerjiyi yüzde 21.6 ile doğal gaz, yüzde 10.6 ile nükleer enerji ve yüzde 4.3 ile petrol takip ediyor.


Kömür, yenilenebilir enerji ve doğal gaz ilk üçte yer alıyor

Yüzde 73’lük oran ile yenilenebilir enerji içerisinde en büyük paya sahip olan hidroelektrik enerji, 2014 yılında küresel elektrik üretiminin yüzde 16.4’ünü gerçekleştirdi.  Aynı zamanda, son zamanlarda büyük bir hız kazanmış olan güneş, rüzgâr, jeotermal gibi kaynaklar ise dünya elektrik üretiminin yüzde 4.2’sini sağladı.

OECD ülkelerinde, yenilenebilir enerjiden elektrik üretimi 2015 yılında bir önceki yıla göre yüzde 3.8 artış gösterdi ve 2 bin 471 TWh’ye ulaştı. Bu rakam OECD ülkelerindeki toplam elektrik üretiminin neredeyse dörtte birine (yüzde 23) denk geliyor.

Raporun detaylarına buradan ulaşılabilir.   

Kaynak : iea.org

 
 

Yenilenebilir enerji yatırımlarında öne çıkan ülkelerden bir tanesi olan Çin’de rüzgâr ve güneş enerjisi kapasitesi 200 GW’ı aştı.

Çin’de, bu sene 140 GW’a ulaşan rüzgâr enerjisi kapasitesi bir önceki yıla göre yüzde 8.5’lik büyüme gösterdi. Ancak Ulusal Enerji Birimi (NEA), yılın ilk yarısında rüzgâr türbinlerinin elektrik ürettiği ortalama saatte düşüş yaşandığına dikkat çekti. Yılın ilk 6 ayında rüzgâr türbinlerinden 917 saat elektrik üretimi gerçekleştirilirken, geçtiğimiz yılın aynı döneminde bu rakam bin 2 saat olmuştu.

Malzemenin kalitesi elektrik üretimini etkiliyor

Rüzgâr enerjisinde kurulu kapasitesini iki katına çıkaran Çin, şu anda ABD’den daha düşük elektik üretimi gerçekleştiriyor. Bu noktada hatalı malzeme kullanımına dikkat çeken NEA Enerji Bölümü Yetkilisi Li Peng, Çin’de rüzgâr enerjisinin hızlı büyüdüğünü ancak kullanılan malzemenin kalitesinin geliştirilmesi gerektiğini vurguladı.

Yılın ilk yarısında 22 GW ilave kapasite

Çin’in şebekeye bağlı güneş enerjisi kapasitesi ise 65 GW’ın üzerine çıktı. Bunun yaklaşık 22 GW’ı bu senenin ilk yarısında ilave edildi. Bloomberg New Energy Finance, yılın ikinci yarısında 6-8 GW ilave kapasitenin ekleneceğini öngörüyor.

Kaynak : bnef.com